Publications without Fulltext
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/20.500.14288/3
Browse
4 results
Search Results
Publication Metadata only Negative dialectics as a new way of listening(Pinhan Yayıncılık, 2020) Department of Philosophy; Şimşon, Elis; Teaching Faculty; Department of Philosophy; College of Social Sciences and Humanities; 184354This article is centered on the claim that the entire philosophical enterprise of Theodor W. Adorno could be construed as an effort to develop and employ a new way of listening, which is modeled on Schoenberg’s “New Music” which celebrates the “emancipation of dissonance.” New music allows the unresolved and unreconciled social antagonisms to be heard. The experience of listening provided by new music lies at the very foundation of his thinking as the motor of his philosophy. Governed by the mechanisms ofconceptualization,inwhicheverythingthatisnon-conceptualis eliminated or destructed, identity thinking represents a certain way of doing philosophy, which strives for the reconciliation of the contradictions. However, “negative dialectics,” reveals itself to be a never-ending self-interrogation of philosophy by making the non-conceptual the main issue of the concept itself, thus signaling at a “new” way of doing philosophy. What is new is precisely this new way of listening adopted by non-identity thinking, which allows us to remain at a critical distance towards the possibility reconciliation promised by identity thinking. By this new way of listening, our ears become attuned to hearing the repressed suffering of the singular and the non-conceptual within the totality. / Bu çalışmanın odağındaki iddia, Theodor W. Adorno’nun tüm felsefi çabasının yeni bir dinleme biçimi geliştirme teşebbüsü olarak okunabileceğini ileri sürer. Bu yeni dinleme biçimi,modelini, Arnold Schoenberg’in “disonansın özgürleşimi”ilkesine dayanan “Yeni Müzik”ten alır.Yeni Müzik, dinleyicisini bir şok etkisiyle yüzleştirerek çözülmeyen, uzlaştırılmayan, uysallaştırılmayan toplumsal çelişkileri duyulur kılar ve bunların üzerini örtmek için her an seferber olan rahatlatıcı ve regresif dinleme biçimlerini sürekli kesintiye uğratır. Adorno’nun müzik yazılarında detaylandırdığı bu yeni duyma ve dinleme biçiminin, yalnızca müzikle sınırlı kalmadığını, bunu felsefi düşüncesinin temeline yerleştirdiğini Negatif Diyalektik adlı eserinde görmek mümkündür. Kavram dışı olan şeyin yok sayıldığı, eritildiği, saf dışı bırakıldığı ve hatta katledildiği özdeşlik düşüncesi belirli bir felsefe yapma biçimine işaret eder; çelişkilerin uzlaştırıldığı bir diyalektiktir bu. Adorno’nun “negatif diyalektik” olarak adlandırdığı ise, esasen, kavram dışı olanın kavramın en önemli meselesi haline gelmesi itibarıyla “yeni” bir felsefe yapma biçimidir. Burada “yeni” olan, felsefenin yeni bir dinleme stratejisi benimsemesidir. Bu dinleme biçimi bizi özdeşliğin vaat ettiği uzlaşmaya karşı eleştirel bir mesafede tutacak olan şeydir; dolayısıyla bu dinleme biçimi sayesinde kulağımız bütünlük ve nesnellik içinde sakatlanan, kavram dışı diye yaftalanıp sessizliğe gömülen, dilsizleştirilen tekilliğin ıstırabını ve acı çığlıklarını duymaya yatkınlaşacaktır.Publication Metadata only Nietzsche and Spinoza: thinking freedom(Uludağ Üniversitesi, 2016) Department of Philosophy; Turner, Zeynep Talay; Other; Department of Philosophy; College of Social Sciences and Humanities; N/ANietzsche's concept of freedom is premised upon a conception of the relationship between freedom and necessity; here I examine that concept of freedom against the background of the philosophy of Spinoza. Both offer powerful accounts of how freedom and necessity might be reconciled; this essay sets out the difference between them by breaking the problem down into those of selfhood, time, reason and culture. It is concluded that for Nietzsche freedom is always premised upon a relationship of the self to itself, whereas for Spinoza it devolves on a relationship between self and others.Publication Metadata only Korsgaard on self-constitution(Uludağ Üniversitesi, 2017) Department of Philosophy; Turner, Zeynep Talay; Other; Department of Philosophy; College of Social Sciences and Humanities; N/AChristine Korsgaard claims that Kantian moral law means the law of selfconstitution and that unless we fully understand what self-constitution means in Kant, we cannot comprehend Kantian morality. Korsgaard’s idea of selfconstitution is based on the idea that the unity of an action and the unity of an agent are not detachable. In this paper, I will examine Korsgaard’s Kantian notion of the self, and, correspondingly, her idea of a good action. However, in doing so, I will claim that her account of the self begins from an assumption, that is the mind is transparent, in other words, we are completely aware of our desires, motives and inclinations.Publication Metadata only Transcendence and life: Nietzsche on the death of god(Uludağ Üniversitesi, 2013) Department of Philosophy; Roney, Patrick; Faculty Member; Department of Philosophy; College of Social Sciences and Humanities; N/AThe aim of this essay is to reflect on the implications of the thought of the death of God with a view to two related themes. The first has to do with the a-teleological interpretation of Being and the world as a result of the collapse of the transcendent realm which heretofore had given a meaning to life. The death of God implies that no finality can be ascribed to either the world or human action. The investigation of this theme necessitates examining one of Nietzsche s central doctrines, the Eternal Recurrence of the Same. It has long been considered to be the most puzzling idea in Nietzsche s corpus, to which he himself offered no thorough explanation but simply referred to it obliquely as his most abysmal thought. The second theme to be discussed is the nature and the task of thinking after the death of God and its relation to suffering. The a-teoleological interpretation of life implies that reason and the good no longer guarantee one another, and that thinking cannot justify suffering in the name of the greater good. The relationship between life and suffering must be re-evaluated and so too must the value of suffering. The point that Nietzsche makes is double; the transformation that he calls for is not only to affirm suffering rather than eliminate it, but to affirm that thinking is suffering. / Bu çalışmanın amacı Tanrının ölümü düşüncesinin iki tema çerçevesinde incelenmesidir. İlk tema şimdiye kadar hayata anlamını veren aşkınlık alanının çökmesi sonucu varlığın ve dünyanın teleolojik yorumlanması ile ilgili. Tanrının ölümü ne dünyaya ne de insan eylemine bir sonuç yüklenemeyeceğini ima eder. Bu temanın araştırılması Nietzschenin ana doktrinlerinlerinden biri olan Aynının Bengi Dönüşünün incelenmesini gerektirir. Bu kavram, uzun süreden beri Nietzschenin eserleri içinde anlaşılması en zor olanlardan biri olarak değerlendirilir. Nietzsche de kavramın detaylı bir analizini vermemiş sadece en dipsiz düşünce olduğuna değinmiştir. Tartışılacak ikinci tema ise Tanrının ölümünden sonra düşüncenin doğası ve ödevi ile bunun ızdırap çekme ile ilişkisi olacak. Hayatın teleolojik yorumu akıl ve iyinin artık birbirinin teminatı olmadığını ima eder. Ayrıca düşünce artık daha yüce iyi uğruna ızdırap çekmeyi temellendiremez. Yaşam ve ızdırap çekme arasındaki ilişki ve buna bağlı olarak ızdırap çekmenin değeri yeniden değerlendirilmelidir. Nietzschenin iddiası iki yönlüdür; talep ettiği dönüşüm ızdırabı ortadan kaldırmak yerine onaylar ama düşünmek ızdırap çekmektir.