Publications without Fulltext

Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/20.500.14288/3

Browse

Search Results

Now showing 1 - 10 of 20
  • Placeholder
    Publication
    Effect of transcranial direct current stimulation on prospective memory in healthy individuals: a double-blind randomized sham-controlled trial
    (Adıyaman University, 2024) Aksu, Serkan; Özsayın, Eda; Aslan, Aslı Esin; Kaya, Yusuf; Karamürsel, Sacit; School of Medicine
    Aim: Prospective memory (PM) has an immense role in the activities of daily living and deficits of PM are common in various neuropsychiatric disorders. Transcranial direct current stimulation (tDCS) is a neuromodulatory technique that yields favorable outcomes yet only a few studies concerning PM with hindering results exist. The present double-blind cross-over randomized sham-controlled study aimed to assess the effect of a single-session of left-righr/sham tDCS over the prefrontal cortex on event-related PM in healthy individuals. Materials and Methods: 24 participants were administered a single session of 2 mA 20-minute left/right anodal or sham tDCS segregated by 7 days. An event-based PM task was utilized before and after tDCS every week to evaluate PM. Results: No effects of tDCS on PM were found. Conclusion: The present results argue against the effect of a single-session of tDCS over the prefrontal cortices on event-related PM. TDCS studies adopting divergent parameters are required.
  • Placeholder
    Publication
    Child socialization goals of Turkish mothers: an investigation of education related within-culture variation
    (Türk Psikologlar Derneği, 2009) Çıtlak, Banu; Leyendecker, Birgit; Department of Psychology; N/A; Selçuk, Bilge; Gözkan, Ayfer Dost; Faculty Member; Master Student; Department of Psychology; College of Social Sciences and Humanities; Graduate School of Social Sciences and Humanities; 52913; 124621
    This study aimed to explore the long-term socialization goals of Turkish mothers from different educational backgrounds. The participants were low-educated (n = 20) and high-educated (n = 20) Turkish mothers whose ages ranged from 24 to 39 years. In-depth semi-structured interviews were conducted to measure long-term socialization goals of mothers. Results indicated that, as predicted, low-educated mothers emphasized the importance of relatedness and obedience more than high-educated mothers; and high-educated mothers stressed autonomy and self-enhancement as desirable characteristics more than low-educated mothers did. The two groups of mothers also reported some common goals such as valuing lovingness, decency, and self-control in their children. Overall, the fi ndings pointed to the relative salience of constructs such as autonomy and relatedness in the socialization goals of Turkish mothers with high and low education levels. The fi ndings provided support for Kağıtçıbaşı’s Family Change Model, shedding light on the variations in family structure across various socio-cultural-economic contexts. It also upholds Kohn’s theory which proposes that occupation infl uences socialization goals of parents. / Bu çalışma, Türk annelerin uzun süreli çocuk sosyalleştirme hedefl erini (çocuklarının ileride sahip olmalarını istedikleri özelliklere ilişkin hedefl erini) eğitim durumlarına göre karşılaştırmayı amaçlamaktadır. Bu amaçla, yüksek düzeyde eğitimli (en az on üç yıl örgün eğitim kurumlarına devam etmiş) yirmi anne ve düşük düzeyde eğitimli (en fazla altı yıl eğitim almış) yirmi anne ile Sosyalleştirme Hedefl eri Envanteri kullanılarak görüşmeler yapılmıştır. Annelerin sosyalleştirme hedefl eri, Kendini Geliştirme, Davranışlarını Kontrol Etme, Topluma Uyum, Sevecenlik ve Uygun Davranma sınıfl andırmalarına göre karşılaştırılmıştır. Yapılan analizler, yüksek eğitimli annelerin düşük eğitimli gruba göre kendini geliştirme ile ilişkili hedefl eri daha fazla, uygun davranış göstermeye ilişkin hedefl eri ise daha az vurguladıklarını göstermiştir. Bununla birlikte, iki anne grubu arasında davranışları kontrol, topluma uyum, ve sevecenlik sınıfl andırmalarına ilişkin hedefl erde istatistiksel açıdan anlamlı bir fark bulunmamıştır. Çalışmanın sonuçları, Kağıtçıbaşı’nın Aile Değişim Modeli ve Kohn’un ebeveynin mesleki konumu ile çocuk yetiştirme tutumlarını ilişkilendiren kuramı bağlamında tartışılmıştır.
  • Placeholder
    Publication
    Aralık zamanlama: kuramsal ve deneysel yaklaşımlar
    (Türk Psikologlar Derneği, 2016) N/A; Department of Psychology; Akdoğan, Başak; Balcı, Fuat; Master Student; Faculty Member; Department of Psychology; Graduate School of Social Sciences and Humanities; College of Social Sciences and Humanities; N/A; 51269
    Interval timing ability enables us to keep track of intervals in the seconds-to-minutes range. Given that time is a fundamental dimension of natural life, it is not surprising that interval timing has a crucial role in numerous cognitive functions and everyday activities. Behavioral studies focusing on interval timing suggest that individuals of different species are able to use temporal information efficiently. It has been proposed that time perception and timing processes in humans and other animals have common neural mechanisms, and that timing behavior can be manifested with similar statistical properties across species. In the first part of this article, several theoretical approaches to interval timing that rely on an internal clock mechanism are discussed. After presenting the main assumptions of these models, various psychophysical procedures that are widely employed to investigate interval timing ability in humans and other animals are described. Finally, approaches to decision processes underlying timing performance observed in these procedures are discussed. / Aralık zamanlama yetimiz, saniye ve dakikaları içeren süreleri zamanlayabilmemizi sağlar. Zamanın doğal hayatın temel bir parçası olması sebebiyle, aralık zamanlama birçok bilişsel süreç ve günlük aktivitede önemli role sahiptir. Aralık zamanlama üzerine yapılan davranışsal çalışmalar, farklı canlı türlerindeki bireylerin zamansal bilgiyi etkin bir şekilde kullanabildiğini ortaya koymaktadır. İlintili olarak, insanlar ve diğer hayvanlarda zaman algısının ve zamanlama süreçlerinin temelinde ortak sinirsel mekanizmaların bulunduğu ve zamanlama davranışının farklı canlı türlerinde benzer istatistiksel özelliklerle gözlenebildiği önerilmektedir. Bu makalenin ilk bölümünde, aralık zamanlama işlevini açıklamak üzere geliştirilmiş, temelinde içsel saat mekanizmasını barındıran farklı kuramsal yaklaşımlar ele alınmaktadır. Aralık zamanlama modellerinin temel varsayımlarına yer verildikten sonra, insanlar ve diğer hayvanların süreleri zamanlayabilme yetilerini araştırmada kullanılan çeşitli psikofiziksel yöntemler tanıtılmaktadır. Son olarak, bu yöntemlerde gözlenen zamanlama performansının ortaya çıkmasında yer aldığı düşünülen karar süreçlerine yönelik analitik yaklaşımlar tartışılmaktadır.
  • Placeholder
    Publication
    Violence from a developmental psychopathology perspective
    (Türk Psikologlar Derneği, 2016) N/A; Department of Psychology; Ekerim-Akbulut, Müge; Selçuk, Bilge; PhD Student; Faculty Member; Department of Psychology; Graduate School of Social Sciences and Humanities; College of Social Sciences and Humanities; 311454; 52913
    In this article, violence and factors that underlie violence are examined with regards to callous-unemotional traits. Callous-unemotional traits are characterized by lack of empathy, guilt and remorse, and were added as specifier for diagnosis of conduct disorders in the latest version of American Psychiatric Association's diagnostic manual, DSMV. Children with callous-unemotional traits are differentiated from other children with conduct disorders in terms of their temperamental characteristics, neuropsychological functions, and emotional and moral development. They show higher levels of aggression compared to children with conduct disorders, which puts them at risk for development of antisocial characteristics in adolescence and adulthood. This article presents a review of research that examines the role of biological and environmental factors such as temperament, parenting and sociocultural conditions in development of violent behaviors in relation to callous-unemotional traits and evaluates research findings from the perspective of developmental psychopathology. / Öz: Bu yazıda, şiddet ve şiddetin altında yatan sebepler, katı-duygusallıktan yoksun kişilik özelliğine (callous-unemotional traits) vurgu yapılarak ele alınmaktadır. Empati, acıma ve suçluluk duygularından yoksun olma gibi davranışları anlatan katı-duygusallıktan yoksun kişilik özelliği, Amerikan Psikiyatri Birliği'nin son yayınladığı tanı ölçütleri kitabında (DSM-V), davranım bozuklukları (conduct disorders) başlığı altında yeni bir değerlendirme unsuru olarak yer almaktadır. Davranım bozukluğu sergileyen diğer çocuklardan mizaç özellikleri, nöropsikolojik işlevler ve duygusal ve ahlaki gelişim bakımından ayrışan katı-duygusallıktan yoksun kişiliğe sahip çocuklar, yüksek seviyede şiddet davranışı sergilemekte, ergenlik ve yetişkinlik yıllarında antisosyal özellikler gösterebilecek risk grubunu oluşturmaktadır. Bu yazı, katı-duygusallıktan yoksun kişilik özelliği ile bağlantılı olarak şiddetin gelişimine etki eden mizaç, ebeveyn davranışları ve sosyokültürel ortam gibi biyolojik ve çevresel etmenleri inceleyen araştırmaların bir derlemesini sunmakta ve araştırma bulgularını gelişimsel psikopatoloji bağlamında değerlendirmektedir.
  • Placeholder
    Publication
    Effects of parenting and child temperament on the development of prosocial behavior: the mediating role of theory of mind
    (Türk Psikoloji Derneği, 2005) Sanson, Ann; Department of Psychology; N/A; Selçuk, Bilge; Köymen, Saadet Bahar; Faculty Member; Master Student; Department of Psychology; College of Social Sciences and Humanities; Graduate School of Social Sciences and Humanities; 52913; N/A
    The purpose of this study was to investigate the influences of parenting and child temperament on the development of prosocial behaviors, and the mediating role of theory of mind in this relationship. Another aim was to examine cultural similarities and differences in levels of prosocial behaviors and their predictors. The participants in the study were 151 Australian and 50 Turkish preschoolers living in Australia, and their mothers and care-providers. Multiple methods (mother and teacher ratings, behavioral assessments) were used to assess prosocial behaviors. The ability of theory of mind was assessed using three false belief tasks. Results indicated equivalent levels of prosocial behavior in Turkish and Australian groups, but somewhat different routes to their development. Maternal warmth and child persistence predicted prosocial behavior for the Australian sample. For the Turkish sample, obedience-demanding behavior had a facilitating effect upon prosocial development. Theory of mind was positively related to prosocial behavior in both cultural groups. The direct and indirect effects of parenting and child temperament on prosocial development and the mediating role of theory of mind are discussed in relation to cultural norms. / Bu çalışma, ebeveyn davranışları ve çocuğun mizacının, okul öncesi dönemindeki çocukların olumlu sosyal davranış gelişimine etkilerini ve zihin kuramı yeteneğinin bu ilişkideki aracı rolünü araştırmayı amaçlamıştır. Çalışmanın bir diğer amacı, bu ilişkilerdeki kültürler arası benzerlik veya farklılıkların incelenmesidir. Ömeklem, Avustralya'da yaşayan 151 Avustralyalı ve 50 Türk çocuk ile bu çocukların anneleri ve yuva öğretmenlerinden oluşmuştur. Olumlu sosyal davranışların değişik yönlerinin ölçülmesini sağlamak için birden çok değerlendirme yöntemi (anne ve öğretmen anketleri, bireysel değerlendirmeler) kullanılmıştır. Zihin kuramı yeteneği, üç değişik yanlış kanı testi ile ölçülmüştür. Sonuçlar, Türk ve Avustralyalı çocukların olumlu sosyal davranış düzeylerinin benzer olduğunu, ancak yordayıcı faktörlerin farklılık gösterdiğini ortaya koymuştur. Avustralya grubunda anne sıcaklığı ve sebatkar mizaç, Türk grubunda ise annenin itaat bekleme davranışı, olumlu sosyal davranışı anlamlı olarak yordamıştır. Zihin kuramı yeteneği, her iki kültürel grupta da olumlu sosyal davranış ile pozitif ilişki göstermiştir. Ebeveyn davranışları ve çocuğun mizaç özelliklerinin olumlu sosyal gelişime doğrudan ve zihin kuramını etkileme yoluyla dolaylı etkileri, kültür bağlamında incelenerek tartışılmıştır.
  • Placeholder
    Publication
    Post-traumatic stress in terror and war
    (İstanbul Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu Şehir Hastanesi, 2017) N/A; Şar, Vedat; Faculty Member; School of Medicine; 8542
    Psychological trauma represents a discrepancy between external threat and individual’s capacity of coping with it. War and terrorism increase the risk of traumatic experiences due to potential bodily injury and other adversities. Beside singular events, war and terrorism may also lead to chronic psychological processes due to traumatization in childhood and adverse experiences affecting a large number individuals. They constitute Type I, Type II, and Type III traumatization, respectively. The prevalence of posttraumatic stress disorder is reported as approximately 10% during the first few months among individuals who were exposed to a terrorist act of bombing. These rates are higher among women and refugees who escape from war. Psychological interventions for those populations should consider the existent natural and social coping mechanisms as a way of healing. Hence, the response to these extraordinary events should not be pathologized and the role of survivor rather than victim should be supported. The window of tolerance in regard to emotions should be considered in all interventions, anger should be managed while mourning should be facilitated. Government, media, medical system, and legal institutions should participate in management of the crisis. Maladaptive reactions should be managed on an individual basis. Mental circulus vitious created by cumulative traumatization can be solved by re-organization of perceived priorities and by widening the perspective. Anger and social disintegration leading to disturbances of daily life are predictors of crisis in mass trauma. In well chosed cases, effective psychotherapeutic techniques tailored for processing of traumatic experiences may be of help. Eye Movement Desensitization and Reprocessing (EMDR) is one of these tools. Appropriate intervention to maladaptive developments would repair the broken cognitive and emotional links and assist in prevention of further damage which may exceed individual psychopathology and may affect the future of the society in subtle ways. / Dış dünyadan kaynaklanan tehdit ile kişinin bu tehditle başetme kapasitesi arasında ortaya çıkan yaşamsal bir dengesizlik ruhsal travmaya yol açar. Olağan gündelik yaşamı aşan şiddette stres verici olayları artırması nedeniyle (Örn. bedensel yaralanma ve diğer olumsuz etkenler) savaş ve terör ruhsal travma riskini artırmaktadır. Bu gibi koşullar aniden ortaya çıkan tekil olaylara yol açabileceği gibi, kronik ya da birikimli travma anlamına gelen gelişimsel nitelikli çocukluk çağı stres verici yaşantılarını ya da kitleleri topluca olumsuz yönde etkileyen olayları artırarak uzun vadeli zihinsel süreçlere de yol açmaktadır. Bunlar sırası ile Tip I, Tip II, ve Tip III travma yaşantısı oluştururlar. Terör kaynaklı bir bombalama olayına tanık olanlarda ilk aylarda travma sonrası stres bozukluğu sıklığı yaklaşık %10 olarak bildirilmekte olup, kadınlarda bu tanıya daha sık rastlanmaktadır. Savaş ortamında bulunanlarda ve savaş ortamından kaçan sığınmacılarda bu oran %50 dolayına kadar tırmanmaktadır. Bu durumlara müdahelede öncelikle doğal ve toplumsal baş etme mekanizmalarından yararlanılması, ortaya çıkan tepkileri patolojik olarak görmekten kaçınma, kurbandan çok üstesinden gelen kişi rolünün desteklenmesi, duyguların kişinin kendisi için kabul edilebilir bir çerçevede tutulması, matem süreçlerinin yaşanabilmesine olanak tanınması yerinde olacaktır. Çok sayıda kişiyi aynı anda etkileyen travmatik yaşantılarda devlet kurumları, medya, sağlık ve hukuk sisteminin desteği önem taşırken, görece maladaptif tepki geliştiren kişilere tedavi yaklaşımlarında bireysel yaşam öyküsü ön plana çıkmakta ve değişik türde travmatik olayların oluşturduğu örgünün yol açtığı tıkanıklık yaşanmış olayların kişi için öncelik sırasının yeniden düzenlenmesi ve geleceğe bakışı daraltmasını önüne geçilmesi başlıca işlemler olarak kendini göstermektedir. Son birkaç on yıldır gelişen psikotravmatolojinin ilkelerine uyulması yanı sıra göz hareketleri eşliğinde duyarsızlaştırma ve yeniden işleme (EMDR) gibi görece kısa sürede olumlu etki yaratabilen psikolojik destek yaklaşımlarından yararlanılmasının yaşamsal kırılmaya uğrayan zihinsel süreçlerin kişinin ve toplumun geleceğini karartmasını önlemede yararlı olduğu görülmektedir.
  • Placeholder
    Publication
    Problems in the conceptualization of guilt and shame
    (Türk Psikologlar Derneği, 2006) N/A; Department of Psychology; Gözkan, Ayfer Dost; Selçuk, Bilge; Master Student; Faculty Member; Department of Psychology; Graduate School of Social Sciences and Humanities; College of Social Sciences and Humanities; 124621
    This paper aims to review the conceptualization of guilt and shame, and research findings based on this conceptualization in the recent literature. In the contemporary literature, conceptualization of guilt and shame shows variation. A recent conceptualization of guilt and shame makes a distinction between the two on the basis of their focus on behavior and self respectively in evaluative thought. In addition, studies based on this conceptual framework report findings that challenge previous research findings. According to the recent findings, shame has a destructive nature and it is associated with problem behaviors, whereas guilt has a constructive nature and it motivates the individual to take reparative actions. However, since the recent conceptualization of guilt and shame involves some theoretical problems, research findings based on the dichotomy of guilt and shame needs reconsideration. Moreover, the conceptualization of guilt and shame poses theoretical problems in terms of the universal validity of these two concepts as constructs. This review considers conceptual problems related to the dichotomous consideration of guilt and shame. In connection with this conceptualization, difficulties in cross-cultural definition of self-conscious emotions are also discussed. / Son yıllarda Batılı ülkelerde yapılan bir dizi araştırma, suçluluk ile utanç duyguları arasında, bu duyguların doğası ve davranışsal sonuçları bakımından bir ayırım gözetmektedir. Buna göre, hem suçluluk hem de utanç duyguları, kişinin özdeğerlendirmesi sonucu ortaya çıkan kendilik bilincine dayalı duygulardır. Suçluluk duygusu bu değerlendirmede kişinin davranışlarını, utanç duygusu ise benliği hedef almaktadır. Bu kavramsal çerçeveye dayanan araştırmalar, suçluluk duygusunun yapıcı olduğunu ve bireyi olumlu sosyal davranışlara yönlendirdiğini, utanç duygusunun ise yıkıcı olduğunu ve davranış sorunları ile ilişkili olduğunu bulmuştur. Ancak bu araştırmalar, suçluluk duygusunun da yıkıcı sonuçları olabileceğini gösteren araştırma bulguları ile çelişmektedir. Diğer yandan, suçluluk ile utanç duyguları arasındaki farkın, özeleştirinin davranış veya benliği hedef alması ve davranışsal sonuçları bakımından yapıcı ve yıkıcı olması gibi niteliklere bağlı olarak kavramsallaştırılması, tartışmalı bir kuramsal çerçeve ortaya koymakta ve temelini oluşturduğu araştırmaların da yakından irdelenmesini gerekli kılmaktadır. Bu yazı, son yıllarda yapılan araştırmalarda suçluluk ile utanç duygularının kavramsallaştırılmasındaki kuramsal sorunları ele almayı amaçlamaktadır.
  • Placeholder
    Publication
    The role of work-family conflict in the relationship between paternal work environment and depression level
    (İtobiad, 2021) Yayla, Berna Akçınar; Çetin, İrem Yola; Department of Psychology; Özbek, Ebru; Researcher; Department of Psychology; College of Social Sciences and Humanities; N/A
    The current study aims to examine association of the work conditions, the experienced work-family conflict and the perceived organizational support with the psychological health of married men in a family of dual-career couples with children aged 2-6. In the scope of the study, the mediating role of work-family conflict in the association of weekday working hours and perceived organizational support with depression were analyzed. The study's conceptual framework was based on the Ecological Systems Theory and Family Systems Theory that explain the environment-family-self associations from macro-level factors to micro-level family relations. The participants of the study were recruited by stratified sampling from all around Turkey in order to achieve representativeness of married and working men with children aged 2-6 (N=300). The fathers presented their working conditions, the level of work-family conflict, perceived organizational support, and depression via self-report questionnaires. The mediation effect analyses were conducted with MPLUS. The results indicated that (i) the working hours and perceived organizational support were negative whereas the work-family conflict and depression were positively associated; (ii) the working hours and work-family conflict predicted the depression levels of the fathers positively; (iii) there was a mediating role of work-family conflict in the association between working hours and perceived organizational support with depression. In the vein of this study's findings, it is possible to describe the problems of working men with young children in a traditional culture which will guide the policymakers to develop and implement family policies and training programs related to work-family conflict. / Bu çalışmanın amacı, 2-6 yaşları arasında çocuğu olan evli ve eşi ve kendileri çalışan babaların, çalışma koşullarının, deneyimledikleri iş-aile çatışmasının ve algıladıkları kurumsal desteğin depresyon düzeyleri ile olan ilişkisini incelemektir. Çalışma kapsamında, hafta içi çalışma süreleri ve algılanan kurumsal destek ile depresyon arasındaki ilişkide iş-aile çatışmasının aracı rolü de araştırılmıştır. Çalışmanın kuramsal çerçevesi, makro seviyedeki faktörlerden mikro seviyedeki aile içi ilişkilere kadar bireyin nasıl etkilendiğini açıklayan, yani, çevre-aile-birey ilişkisini en iyi şekilde açıklayan Ekolojik Sistemler Kuramı ve Aile Sistemleri Kuramının bir sentezi ile oluşturulmuştur. Çalışmanın örneklemi tabakalı örnekleme yöntemi ile seçilmiş 2-6 yaşları arasında çocuğu olan evli ve çalışan 300 babadan oluşmaktadır. Çalışmanın verileri, babaların çalışma şartlarını, iş-aile çatışmasını, algıladıkları kurumsal desteği ve depresyon düzeylerini kendilerinin ölçekler aracılığıyla raporladığı nicel yöntemlerle elde edilmiştir. Aracı etki analizi MPLUS programında yapılmıştır. Çalışmanın sonucunda (i) babaların deneyimledikleri iş-aile çatışmasının, babaların hafta içi çalışma süreleri ve depresyon düzeyleri ile pozitif, iş yerinden algıladıkları kurumsal destek ile ise negatif yönde ilişkili olduğu; (ii) çalışma saatleri ve iş-aile çatışması yüksek olan babaların depresyon belirtileri gösterme olasılığının yüksek olduğu; (iii) hafta içi çalışma süreleri ve algılanan kurumsal destek ile depresyon arasındaki ilişkide iş-aile çatışmasının aracı rolü üstlendiği bulunmuştur. Bu çalışmanın, küçük yaşta çocuğu olan, çalışan, geleneksel cinsiyet rol ve tutumlarının baskın olduğu toplumda yaşayan erkeklerin iş hayatlarına bağlı sorunlarının özetlenmesi ve iş-aile dengesinin sağlanması ve çalışma durumlarının iyileşmesi için var olması gereken unsurların tespiti açısından oldukça önemli katkıları olacağı düşünülmektedir.
  • Placeholder
    Publication
    Parenting in metropole and Anatolia samples: the role of residence and education in beliefs and behaviors
    (Türk Psikologlar Derneği, 2011) Durgel, Elif; Vijver, Fons van de; N/A; Department of Psychology; Nacak, Melike; Selçuk, Bilge; Master Student; Faculty Member; Department of Psychology; Graduate School of Social Sciences and Humanities; College of Social Sciences and Humanities; N/A; 52913
    The aim of this study is to investigate parenting cognitions, behaviors, and home environment in metropolitan and rural cities (in Anatolia) to explore the generalizability of parenting research that frequently includes high- and/ or low-educated populations in big cities. The data were obtained from 162 mothers (88 high-educated) living in Istanbul (metropolis) and 73 mothers (32 high-educated) living in much smaller cities in Anatolia. Mother reports and structured observations were used to measure mothers’ developmental expectations, child-rearing practices, and home environment. Results showed that mothers living in Istanbul reported earlier ages of development on all domains of skills except for moral values and lower levels of obedience-demanding and punitive behaviors compared to mothers living in rural cities. The physical environment of home was found to be safer in rural cities. Comparisons based on educational background showed that high-educated mothers in Istanbul reported earlier ages of mastery on all domains, and also lower levels of obedience-demanding and higher levels of permissive behaviors than loweducated mothers. High-educated mothers also provided more learning materials to their children and the physical environment of their homes was safer. Findings regarding the relation between background characteristics (e.g., education and residency), child-rearing environment and parenting behaviors of mothers were discussed in reference to existing literature. The importance of studying parenting issues with respect to socioeconomic characteristics of different groups within one country is stressed. / Bu çalışmanın amacı, metropol ve Anadolu şehirlerinde ebeveynlik biliş ve davranışları ile çocuk yetiştirme ortamlarını karşılaştırmalı olarak incelemek, böylelikle çoğu metropollerdeki yüksek veya düşük eğitimli nüfuslara dayanabilen ebeveynlik araştırmaları bulgularının genellenebilirliğine dair bilgi edinebilmektir. Araştırmanın örneklemi, okul öncesi dönemde çocuğu olan ve metropolde yaşayan 162 anne (88 yüksek eğitimli) ile kırsal şehirde yaşayan 73 (32 yüksek eğitimli) anneden oluşmaktadır. Değişkenleri ölçmek için annenin doldurduğu anketler ve gözleme dayanan yapılandırılmış ölçeklerden yararlanılmıştır. Sonuçlar, kırsal şehirde yaşayan annelerin, metropolde yaşayan annelere göre, gelişimsel beklentiler açısından sadece çocuğun geleneksel/ahlaki kurallara uyma davranışını daha erken yaşlarda göstermesini beklediklerini, daha fazla sorgusuz itaat bekleme ve cezalandırma davranışları rapor ettiklerini ve bu bölgelerde çocuğun yaşadığı evin fi ziksel çevresinin daha sağlıklı olduğunu ortaya koymuştur. Bulgular ayrıca, metropoldeki yüksek eğitimli annelerin düşük eğitimlilere kıyasla, tüm özelliklerin daha erken yaşlarda kazanılması gerektiğini düşündüklerini ve daha az sorgusuz itaat bekleme davranışı ile daha fazla izin verici tutum sergilediklerini göstermiştir. Evin fi ziksel çevresi, yüksek eğitimli annelerin evlerinde daha sağlıklıdır ve daha fazla öğrenme gereci bulundurmaktadır. Tartışma bölümünde, ebeveyn tutumları ve çocuk yetiştirme ortamlarında eğitim ve yaşanılan şehrin özelliklerine bağlı olarak görülen benzerlik ve farklılıklar mevcut literatür çerçevesinde ele alınmıştır ve ülkemizdeki araştırmaların farklı yerleşim yerlerinden ve sosyo-ekonomik düzeylerden nüfuslar içermesinin önemi vurgulanmıştır.
  • Placeholder
    Publication
    Comparison of earliest and later autobiographical memories in young and middle-aged adults
    (Istanbul Univ, Fac Letters, Dept Psychology, 2019) Ece, Berivan; Demiray, Burcu; Oner, Sezin; Department of Psychology; Gülgöz, Sami; Faculty Member; Department of Psychology; College of Social Sciences and Humanities; 49200
    The current study examined earliest memories of young and middle-aged adults in comparison to a recent autobiographical memory and a free-report one from any life phase. These three types of memories were compared in terms of their memory characteristics such as vividness, emotionality. importance, confidence, and rehearsal frequency. A total of 319 young (18-30 years) and 112 middle-aged (40-65 years) adults completed the online survey. Results showed that earliest memories were rated either similar to or lower than later memories in their memory characteristics. More specifically. they received lower ratings than free-report memories in all memory characteristics whereas they did not significantly differ from recent memories only in importance and emotionality. In addition, free-report memories were highest in emotionality, importance and rehearsal frequency whereas recent memories were highest in vividness and confidence ratings. Compared to young adults, middle-aged adults provided higher ratings for all memory characteristics in general, and they further recalled earliest memories from an older age. Finally, the order of reporting the three types of memories (earliest memory first versus recent memory first) was examined with respect to its potential influence on memory characteristics and dating of the recalled memories. Results displayed no significant effect of the reporting order on memory characteristics. Dating of the earliest and free-report memories, however, was significantly affected by the reporting order. The mean age for earliest memories was higher when it was retrieved following the recent memory compared to the reporting order in which earliest memories are retrieved and reported first. Overall, results indicated that earliest memories arc not particularly special compared to later memories (e.g.. free-report memories) in terms of their memory characteristics, and they are vulnerable to experimental manipulation such as changing the reporting order just like other types of autobiographical memories.