Research Outputs
Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/20.500.14288/2
Browse
Publication Metadata only 19. yüzyıl osmanlı padişahlarının müzik politikalarından kesitler(Yakındoğu Üniversitesi, 2011) N/A; Baydar, Evren Kutlay; Teaching Faculty; College of Social Sciences and Humanities; N/AFor centuries, Turkish music has been developed in monophonic texture with its own harmonic and rhythmic rules, different than the western music system. Music took an important position in the Ottoman Court, both in education and performance practices. The Sultans were raised with a music culture. In the Ottoman Empire, music was a part of life not only in the Court but also in the Military (as in the case of janissary music); therefore a reorganization in music was encountered both in the Court and the Military. During 19th century, Ottoman Empire encountered a “Westernization process” in music (as well as in other areas). With the enterance of polyphonic western music into the Ottoman Court, beginning with Selim III, but mainly during the period of Mahmud II, a great reconstruction in the Ottoman music begins. The reformations of Mahmud II, which were the first movements of polyphony in Turkey, were a break point in the Turkish music history. In this research, the enterance and development of Western music in the Ottoman Empire is discussed based on the music politics of each Sultan in rule, chronogically. / Türk müziği, yüzyıllar boyunca, batı müziği sisteminden farklı olarak tek sesli ve kendi makam ve usulleri çerçevesinde gelişme göstermiştir. Osmanlı saraylarında müzik, gerek eğitimi gerek icrası açısından çoğunlukla büyük önem taşımış, sultanlar müzik kültürüyle iç içe büyümüşlerdir. Osmanlı’da müzik sadece sarayda değil, askeri alanda da yoğun olarak kullanılmış, dolayısıyla müziğin gelişimi saray müziğinin yanısıra bu boyutta da ağırlıklı olarak etkilenmiştir. 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda müzikte (ve diğer alanlarda) batılılaşma eğilimi görülmektedir. Çok sesli batı müziğinin III. Selim zamanından başlayarak ve esas olarak II. Mahmud’la birlikte Osmanlı sarayına girmesiyle Osmanlı müziğinde büyük bir yeniden yapılanma başlar. II. Mahmud’un reformlarının Türk müziğinde bir dönüm noktası oluşturmasıyla ortaya çıkan hareket Türkiye’deki çok sesliliğin ilk adımlarıdır. Bu araştırmada, batı müziğinin Osmanlı İmparatorluğu’na girişi ve gelişimi süreci, II. Mahmud’dan itibaren 19. yüzyıl boyunca hükümdar olan her padişahın müzik politikaları bağlamında kronolojik sırasıyla ele alınmıştır.Publication Metadata only 50 years after the labour recruitment agreement with Germany: the consequences of emigration for Turkey(Stratejik Araştırmalar Merkezi, 2012) N/A; Department of International Relations; N/A; İçduygu, Ahmet; Faculty Member; Department of International Relations; College of Administrative Sciences and Economics; Graduate School of Social Sciences and Humanities; 207882Turkey is a country with relatively recent and ongoing experience of labour emigration. Starting with the signing of the bilateral Turkish-West German labour recruitment agreement in October 1961, it has been a country of emigration, a trend that significantly influenced part of its economic, social, and political history. This essay elaborates the last fifty-year history of labour emigration from Turkey, and its consequences for the country in the economic, social and political spheres. It aims to sketch briefly the trends and patterns of emigration flows with reference mainly to the changing nature of these flows over time. More specifically, the essay offers an overview of the main impacts of labour migration for the country. It concludes that neither the positive nor the negative consequences of emigratory flows for the country should be overestimated.Publication Metadata only 5718 Sayılı milletlerarası özel hukuk ve usul hukuku hakkında kanun (MÖHUK) uyarınca yabancılık unsuru taşıyan akdi borç ilişkilerinde hukuk seçimi(Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, 2010) Tarman, Zeynep Derya; Faculty Member; Law School; 177966This paper is devoted to the choice of law and its restrictions in contractual relations with a foreign element under the Law Nr. 5718 concerning Private International Law and International Civil Procedure. In addition to the general article 24 regulating the applicable law to the contractual relationships, contractual obligations in Turkish Private International Law Code are governed by various articles dealing with contracts of a special nature. The main source of inspiration for the new articles was basically the Rome Convention. In the preparation period of the Turkish PIL Code, besides the European instruments on this field the relevant articles on the applicable law to contractual obligations in the Swiss PIL Code were taken into consideration. Having examined the PIL Code’s provisions pertaining to the applicable law to contractual obligations, this article concludes that the Turkish legislator has succeeded in preparing a new code which is in line with recent developments in European private international law. / Avrupa’daki gelişmelere paralel olarak, Türkiye’de milletlerarası özel hukuk alanındaki AB mevzuatı dikkate alınarak 27.11.2007 tarihli ve 5718 sayılı yeni bir MÖHUK hazırlanmış ve bu kanun 12.12.2007 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 2675 sayılı MÖHUK’ta düzenlenmeyen birçok konuya 5718 sayılı MÖHUK’ta yer verilmiştir. 2007 tarihli MÖHUK Sözleşmeden Doğan Borç İlişkilerinde Uygulanacak Hukuk başlıklı genel bir madde (m. 24) ve özellik arz eden çeşitli borç ilişkileri için de birçok yeni madde kabul ederek günümüz gelişmelerine ayak uydurmuştur. Bu çalışma, akdi borç ilişkileri bakımından hukuk seçiminin şartlarını ve sınırlarını inceleme amacı taşımaktadır. Bu kapsamda genel kural niteliğindeki m. 24 ve özel bağlama kuralları (m. 25, 26, 27, 28, 29) hukuk seçimi ile sınırlı olmak üzere incelenecektir.Publication Metadata only 5719 Sayılı milletlerarası özel hukuk ve usul hukuku hakkında kanun (MÖHUK) uyarınca yabancılık unsuru taşıyan akdi borç ilişkilerinde hukuk seçimi(Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, 2010) Tarman, Zeynep Derya; Faculty Member; Law School; 177966This paper is devoted to the choice of law and its restrictions in noncontractual relations with a foreign element under the Law Nr. 5718 concerning Private International Law and International Civil Procedure. In addition to the general article 34 regulating the applicable law to torts, non-contractual obligations in Turkish Private International Law Code are governed by various articles dealing with non-contractual relations of a special nature. In the preparation period of the Turkish PIL Code, the relevant articles on the applicable law to non-contractual obligations in the Swiss PIL Code were taken into consideration. Having examined the PIL Code’s provisions pertaining to the applicable law to non- contractual obligations, this article concludes that the Turkish legislator has succeeded in preparing a new code which is in line with recent developments in European private international law. / Avrupa’daki gelişmelere paralel olarak, Türkiye’de milletlerarası özel hukuk alanındaki AB mevzuatı dikkate alınarak 27.11.2007 tarihli ve 5718 sayılı yeni bir MÖHUK hazırlanmış ve bu kanun 12.12.2007 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 2675 sayılı MÖHUK’ta düzenlenmeyen birçok konuya, 5718 sayılı MÖHUK’ta yer verilmiştir. 2007 tarihli MÖHUK Haksız Fiiller başlıklı genel bir madde (m. 34) ve çeşitli özellik arz eden akit dışı borç ilişkileri için de birçok yeni madde kabul ederek günümüz gelişmelerine ayak uydurmuştur. Bu çalışma, akit dışı borç ilişkileri bakımından hukuk seçiminin şartlarını ve sınırlarını inceleme amacı taşımaktadır. Bu kapsamda genel kural niteliğindeki m. 34 ve özel bağlama kuralları (m. 35, 36, 37, 38) hukuk seçimi ile sınırlı olmak üzere incelenecektir.Publication Metadata only [68Ga]Ga-antiCAD1: radiosynthesis and first imaging study on rats(Kafkas Univ, Veteriner Fakultesi Dergisi, 2018) Uçar, Burcu; Acar, Tayfun; Pelit Arayıcı, Pelin; Mustafaeva, Zeynep; Demirkol, Mehmet Onur; Faculty Member; School of Medicine; 196946Cadherins are cell adhesion and cell signaling molecules that provide the molecular link between each adjacent cells and have critical importance for the initiation and continuation of adhesion mechanism. N-cadherin expression provides a correlation between upregulation of N-cadherin and inflammation of the lesions. In this paper, we concentrated on the radiolabeling and evaluation of [Ga-68]Ga-AntiCAD1 agent as a potential candidate for in vivo PET/CT imaging of adhesions. The synthetic N-Ac-CHAVC-NH2 cyclic peptide sequence designed as (ADH-1)c containing the selective binding His-Ala-Val (HAV) motif based on the chimeric antigen receptor sequence acts as the N-cadherin antagonist. In our previous study, AntiCAD1 conjugate has been studied in detail which is in the process of publication. In this study, the conjugate was radiolabelled with the [Ga-68]Ga radionuclide eluted from the Ge-68/Ga-68 generator (IDB Holland). Radiochemical purity of [Ga-68]Ga-AntiCAD1 agent was analysed with TLC methods. The 'shake-flask' method was applied to determine lipophilicity of the agent by calculating the P distribution coefficient (logP=-2.69 +/- 0.54). The biodistribution of the agent was investigated using PET/CT on Wistar Albino rats. Significant uptake was found in liver, kidneys, spleen, salivary gland and targeted region with SUVmax-mean of 1.36, 1.96, 1.38, 1.16 and 2.14 respectively. The Pearson Factorial method is used to test the relationship between the targeted region and other body tissues, to measure the degree of this relationship (R=0.73). Radiolabelled agent was demonstrated to react specifically with N-cadherin in targeting of rat tissues.Publication Open Access A benevolent angel with blue eyes(Türk Kütüphaneciler Derneği, 2019) Ergün, Canan; Other; Suna Kıraç LibraryI met Professor Dr. Meral Alpay on my first day at Istanbul University, Department of Librarianship. I tried to tell my memory of this first day that I met with Professor Dr. Meral Alpay. / İstanbul Üniversitesi Kütüphanecilik Bölümünü kazanıp, okula başladığım ilk gün Prof. Dr. Meral Alpay hocam ile tanışma anımı anlatmaya çalıştım.Publication Metadata only A benevolent angel with blue eyes(Türk Kütüphaneciler Derneği, 2019) Ergün, Canan; Other; Suna Kıraç Library; N/AI met Professor Dr. Meral Alpay on my first day at Istanbul University, Department of Librarianship. I tried to tell my memory of this first day that I met with Professor Dr. Meral Alpay. / İstanbul Üniversitesi Kütüphanecilik Bölümünü kazanıp, okula başladığım ilk gün Prof. Dr. Meral Alpay hocam ile tanışma anımı anlatmaya çalıştım.Publication Metadata only A case of Burkitt’s lymphoma mimicking peritonitis carcinomatosa(Turkish Society of Hematology, 2020) Örnek, Serdar; Tecimer, Tülay; Büyüktaş, Deram; Ferhanoğlu, Ahmet Burhan; Doctor; Faculty Member; School of Medicine; School of Medicine; N/A; 18320N/APublication Metadata only A case of chordoma invading multiple neuroaxial bones: report of ten years follow up(Turkish Neurosurgery Society, 2013) Aydın, Ahmet Levent; Sasani, Mehdi; Öktenoğlu, Bekir Tunç; Solaroğlu, İhsan; Özer, Ali Fahir; Faculty Member; Faculty Member; School of Medicine; School of Medicine; 102059; 1022Aim: Chordoma is a rare, slow-growing primary malignant tumor of the axial skeleton, arising from the embryonic cells of primitive notochord. Chordomas may arise at different sites of the vertebral column simultaneously or more probably they may metastasise along the neural axis insidiously. Recurrence despite radical surgery and following adjuvant therapy is possible. MaterIal and Methods: A 46-year-old female patient presented weakness and numbness of the lower extremities. She was operated for clivus chordoma five years ago at another institute. Results: First the patient underwent surgery for resection of the tumor at the cervical region. a second surgery was performed to resect tumor on the foramen magnum and at the C1 level. Histologic examination of the removed vertebra confirmed the diagnosis of chordoma involving the vertebral body. Radiotherapy was administered after the second surgery. Follow-up neurological and radiological examinations revealed no abnormal neurological symptoms 2,5 years after second surgery. There were no distant organ metastases. ConclusIon: A patient with diagnosed chordoma of the spine must be investigated with MRI of other regions of the neuraxis to exclude second or even third source of chordoma metastases. In metastatic chordoma cases, radical or gross total resection should be performed for each lesion but if complete surgical resections are impossible, preoperative or postoperative radiation therapy should be planned to improve life expectancy. / AMAÇ: Kordoma, omurganın ender rastlanan, yavaş ilerleyen malign karakterli bir tümörüdür. Primitif notokordun embryo hücrelerinden köken alır. Omurganın farklı bölgelerinde, birbirinden bağımsız kordoma odakları eş zamanlı olarak gelişmeye başlayabilir. Fakat daha sıklıkla, birinci tümör odağından kaynaklanan metastatik kordoma lezyonları tüm nöral aks boyunca yayılabilir. Radikal cerrahiye ve ek onkolojik tedaviye rağmen rekürens sık görülür. YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu sunumda tartışılan 46 yaşındaki kadın hasta, bacaklarında kuvvet ve his kaybı şikayetiyle kliniğimize başvurmuştur. Hasta, beş yıl önce, ayrı bir merkezde klivus kordoması tanısıyla opere edilmiştir. BULGULAR: Hasta öncelikle servikal bölgedeki tümör için opere edilmiştir. İkinci seansta foramen magnum ve C1 seviyesindeki tümör çıkarılmıştır. Patolojik inceleme sonucunda, omurga cismini tutan kordoma lezyonu tanısı konmuştur. İkinci cerrahi seansından sonra hasta radyoterapiye yönlendirilmiştir. Bu tedaviden ikibuçuk yıl sonra yapılan değerlendirmede, hastanın nörolojik muayenesinde progresyon gözlenmemiştir. SONUÇ: Omurganın herhangi bir lokalizasyonunda kordoma tanısı konulan bir hastada, tüm spinal bölge manyetik rezonans görüntüleme (MRG) tetkiki ile incelenmelidir. Bu hastalarda birden fazla kordoma odağına rastlanabilir. Birden fazla odak tespit edilmesi durumunda, her ayrı tümör odağı için rezeksiyon planlanmalıdır. Total rezeksiyonun mümkün olmaması durumunda, yaşam süresini uzatmak için operasyon öncesi ve sonrası dönemlerde radyoterapi uygulanmalıdır.Publication Metadata only A case of mediterranean spotted fever misdiagnosed as drug allergy(National Society of Allergy and Clinical Immunology, 2018) Gözaydın, Ayhan; Tekin, Süda; Öztürk, Ayşe Bilge; Faculty Member; Faculty Member; School of Medicine; School of Medicine; Koç University Hospital; 42146; 147629Skin rashes are observed in about 2-3% of patients taking medication for any reason. Since the cutaneous manifestations are also common in viral exanthemas, rickettsial-bacterial infections and rheumatologic diseases, it is important to exclude other conditions that may mimic drug-induced allergic reactions in patients having skin rashes. Here, we report a patient of Mediterranean Spotted Fever (MSF) who was initially misdiagnosed as a drug eruption. The clinician should take into account the skin manifestations that can also be seen in the course of infectious diseases and they should consider the possibility of various infections in the diagnosis of drug allergy such as a Mediterranean Spotted Fever. / Deri döküntüleri herhangi bir nedenle ilaç kullanan hastaların yaklaşık %2-3’ünde gözlenmektedir. Cilt bulguları aynı zamanda viral döküntüler, riketsiyal-bakteriyel enfeksiyonlar ve romatizmal hastalıklarda da sık görülen bir bulgu olduğundan, deri döküntüsü olan hastalarda ilacın neden olduğu allerjik reaksiyonları taklit eden diğer durumları dışlamak önemlidir. Burada, başlangıçta yanlış ilaç allerjisi tanısı almış bir Akdeniz Benekli Ateşi olgusu sunulmuştur. Klinisyenler enfeksiyon hastalıklarının seyrinde de görülebilen cilt bulguları konusunda dikkatli olmalı ve ilaç allerjisi ayırıcı tanısında Akdeniz Benekli Ateşi gibi çeşitli enfeksiyonların olasılığını düşünmelidir.Publication Metadata only A cause of pleural effusion is familial mediterranean fever(Look Us Scientific, 2016) Chousein, Efsun Gonca Uğur; Abalı, Hülya; Öztürk, Sakine; Çağlar, Emel; N/A; İliaz, Sinem; Doctor; N/A; Koç University Hospital; N/AFamilial Mediterranean fever (FMF) is an autoinflammatory disease characterized by recurrent abdominal pain and fever episodes. Pleural pain and effusion can also be seen, but rarely in the absence of abdominal pain. FMF is treated with colchicine to control symptoms and to prevent amyloidosis and renal failure. A 41-year-old woman was admitted to our hospital due to recurrent fever, chest pain, and dyspnea. She had an exudative pleural effusion and responded to antibiotic therapy with partial radiographic resolution. She had recurrence of her symptoms three weeks after the completion of therapy. Pleural biopsy by video-assisted thoracoscopy revealed chronic non-specific pleuritis. The patient disclosed that two of her offspring had FMF. Gene analysis showed she was heterozygous carrier of M680I (G/C) mutation. Treatment with colchicine led to resolution of her symptoms and of the pleural effusion. Turkey has a high prevalence of FMF. Pulmonologists should consider FMF in the differential diagnosis of patients with recurrent pleural effusions. / Kırk bir yaşında kadın hasta tekrarlayan ateş, sol yan ağrısı, nefes darlığı yakınmalarıyla başvurdu. Arka-ön akciğer grafisinde solda plevral efüzyon ile uyumlu görünüm saptandı. Torasentez ile alınan plevral sıvı örnekleri eksuda özelliğinde olup nötrofil hâkimiyeti mevcuttu. Hastaya plöropnömoni tanısıyla antibiyoterapi uygulandı. Kısmi klinik ve radyolojik iyileşme ile taburcu edildi. Üç hafta sonra aynı şikâyetlerle tekrar kliniğimize müracaat etti. Hastaya Video Assisted Torakoskopi uygulandı. Biyopsi sonucu kronik nonspesifik plörit olarak geldi. Anamnez derinleştirildiğinde iki çocuğunda Ailevi Akdeniz Ateşi (AAA) olduğu ve hastanın M680I (G/C) heterojen taşıyıcısı olduğu öğrenildi. Romatoloji bölümüyle konsülte edilerek hastaya oral kolşisin 0,5 mg 2x1 başlandı. Bu tedaviden sonra hastanın kliniği düzeldi, plevral sıvısı geriledi. AAA tanısı olan hastalarının %95 'inde ana yakınma abdominal ağrıdır. Abdominal ağrı olmaksızın plevral ağrı nadirdir. Plevral sıvı daha da nadirdir. Plevral efüzyonların etiyolojisini araştırırken Akdeniz bölgesinde yer alan ülkemizde, AAA’nin de plevral sıvı nedeni olabileceğini aklımızda tutmamız gerekmektedir.Publication Open Access A class of Banach algebras whose duals have the Schur property(TÜBİTAK, 1999) Mustafayev, H.; Department of Mathematics; Ülger, Ali; Faculty Member; Department of Mathematics; College of SciencesCall a commutative Banach algebra A a γ-algebra if it contains a bounded group Λ such that aco(Λ) contains a multiple of the unit ball of A. In this paper, first by exhibiting several concrete examples, we show that the class of γ-algebras is quite rich. Then, for a γ-algebra A, we prove that A* has the Schur property iff the Gelfand spectrum Σ of A is scattered iff A* = ap(A) iff A* = Span(Σ).Publication Metadata only A class of banach algebras whose duals have the schur property(Scientific and Technical research Council of Turkey - TUBITAK/Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu, 1999) Mustafayev, Heybetkulu; Department of Mathematics; Ülger, Ali; Faculty Member; Department of Mathematics; College of Sciences; N/ACall a commutative Banach algebra A a γ-algebra if it contains a bounded group Λ such that aco(Λ) contains a multiple of the unit ball of A. In this paper, first by exhibiting several concrete examples, we show that the class of γ-algebras is quite rich. Then, for a γ-algebra A, we prove that A* has the Schur property iff the Gelfand spectrum Σ of A is scattered iff A* = ap(A) iff A* = Span(Σ).Publication Metadata only A coarse graining approach in molecular simulations: fuzzy potentials(Istanbul Technical University, 2003) Department of Chemistry; Department of Chemistry; Yurtsever, İsmail Ersin; Eşsiz, Şebnem; Faculty Member; Undergraduated Student; Department of Chemistry; College of Sciences; College of Sciences; 7129; 191615A new representation for interaction potential functions is presented. Unlike the orthodox approaches, the potential function is not a fixed function in terms of internuclear coordinates but a probabilistic one which contains information over a wide range of angular degrees of freedom. It is shown that such approaches can provide practical solutions for bulk systems of high density.Publication Open Access A combined VBM and DTI study of schizophrenia: bilateral decreased insula volume and cerebral white matter disintegrity corresponding to subinsular white matter projections unlinked to clinical symptomatology(Aves, 2017) Ulaşoğlu-Yıldız, Çiğdem; Aslan, Selçuk; Talı, Erhan Turgut; N/A; N/A; Onay, Aslıhan; Eser, Hale Yapıcı; Faculty Member; School of Medicine; N/A; 134359PURPOSE: Grey matter and white matter changes within the brain are well defined in schizophrenia. However, most studies focused on either grey matter changes or white matter integrity separately; only in limited number of studies these changes were interpreted in the same frame. In addition, the relationship of these findings with clinical variables is not clearly established. Here, we aimed to investigate the grey matter and white matter changes in schizophrenia patients and exhibit the relation of these imaging findings with clinical variables. METHODS: A total of 20 schizophrenia patients and 16 matched healthy controls underwent magnetic resonance imaging to investigate the grey matter and white matter alterations that occur in schizophrenia patients using voxel-based morphometry (VBM) and whole brain voxel-wise analysis of diffusion tensor imaging (DTI) parameters with SPM8, respectively. While the preprocessing steps ofVBM were performed with the default parameters of VBM8 toolbox, the preprocessing steps of DTI were carried out using FSL. Additionally, VBM results were correlated with clinical variables. RESULTS: Bilateral insula showed decreased grey matter volume in schizophrenia patients compared with healthy controls (P < 0.01). The opposite contrast did not show a significant difference. Psychiatric scores, duration of illness, and age were not correlated with the decreased grey matter volume of insula in schizophrenia patients. DTI analysis revealed a significant increase in mean, radial, and axial diffusivity, mainly of the fibers of bilateral anterior thalamic radiation and superior longitudinal fasciculus with left predominance, which intersected with bilateral subinsular white matter (P < 0.05). CONCLUSION: Our findings suggest that insula may be the main affected brain region in schizophrenia, which is also well supported by the literature. Our results were independent of disease duration and schizophrenia symptoms. White matter alterations were observed within bilateral anterior thalamic radiation and superior longitudinal fasciculus that intersects with subinsular white matter. Studies with larger sample sizes and more detailed clinical assessments are required to understand the function of insula in the neurobiology of schizophrenia.Publication Metadata only A comparative study on thyroid function in alzheimer`s disease: results from a Turkish multi-centre study(Ege Üniversitesi, 2015) Yılmaz, Gökhan; Erbayraktar, Zübeyde; Evlice, Ahmet; Genç, Metin; Aras, Sevgi; Avcı, Aslıhan; Yener, Görsev; Ulusu, Nuriye Nuray; Faculty Member; School of Medicine; 6807Alzheimer's disease is a very severe degenerative disease that affects brain function. Neuronal loss, accumulation of extracellular amyloid β containing plaques and accumulation of intracellular (tau) neurofibrillary tangles are the hallmarks of this disease. We aim to investigate serum thyroid function tests in Alzheimer's disease, in addition to other dementias, and geriatric Turkish patients. We evaluated patients from Ankara, Dokuz Eylul, Cukurova University Hospitals. 357 female and male geriatric subjects were enrolled. All the cases were selected from three different geographical regions irrespective of sex and socioeconomic status. In this study, we evaluated the results of thyroid functions in Alzheimer disease patients as well as in other dementias and geriatric patients. In patients from Ankara, Central Anatolia region, no significant difference between groups regarding the routine control of biochemical parameters was observed. However, thyroid function results revealed that hypothyroidism in Alzheimer's disease patients from Mediterranean region, Adana and Aegean region, İzmir is a recurrent medical condition and is often an embedded side of the normal aging process. We concluded that currently, routine thyroid functions tests should be a part of all geriatric patients for screening presymptomatic Alzheimer`s disease. There might be an interplay between reduced thyroid function and Alzheimer`s disease that could be exploited for diagnostic purposes. / Alzheimer hastalığı, beyin fonksiyonlarını etkileyen çok şiddetli dejeneratif bir hastalıktır. Nöronal kayıp, amiloid β içeren plakların ekstrasellüler birikimi ve intrasellüler nörofibriler yumakların (tau) birikimi, bu hastalığın göstergeleridir. Bu çalışma İzmir Dokuz Eylül, Ankara ve Adana Çukurova Üniversitesi Nöroloji, Biyokimya ve Geriatri Anabilim Dalları tarafından çok merkezli bir çalışma olarak tasarlanmış olup, farklı coğrafi yörelerde yaşayan, geriatri yaş grubundan 357 demans tanısı almış hastalardaki tiroid fonksiyon testlerini karşılaştırmayı amaçlamıştır. Olgular, cinsiyet ve sosyoekonomik durumlarına göre ayırım yapılmadan üç farklı coğrafi bölgeden seçilmiştir. Bu çalışmada, Alzheimer hastalarında, diğer demans tanılı ve geriatrik hastalarda tiroid fonksiyon testleri değerlendirilmiştir. Orta Anadolu Bölgesi'ni temsilen Ankara'daki olguların rutin biyokimyasal parametreleri arasında belirgin bir fark gözlenmemiştir. Ancak Ege Bölgesi'ni temsil eden İzmir ve Akdeniz Bölgesi'ni temsil eden Adana'daki Alzheimer hastalarının tiroid fonksiyonları, genellikle normal yaşlanma süreciyle de ilişkili olan hipotiroidizm ile uyumlu olarak gözlenmiştir. Geriatrik olgularda rutin tiroid fonksiyon testlerinin, presemptomatik Alzheimer taramasının bir parçası olması gerektiği sonucuna varılmıştır. Azalmış tiroid fonksiyonları ile Alzheimer hastalığı arasındaki etkileşim olasılığı, tanısal yaklaşımlarda önemli rol oynayabilecektir.Publication Metadata only A comparison between drug experimenters and non-experimenters regarding their participation to the social activities: Istanbul sample(Galenos Yayınevi, 2007) Ögel, Kültegin; Ermağan, Eda; Eke, Ceyda Y.; N/A; Taner, Sevil; Other; N/A; Koç University Counseling Service (KURES); N/AThe goal of this study was to compare drug experimenters and non-experimenters regarding their participation to the social activities among 10th grade students in Istanbul. Method: Tenth grade students in age range of 15-17 of Istanbul were recruited for the study. The study has been done in 13 vocational, 24 public and 6 private schools that have been selected from different socioeconomic levels and regions of Istanbul. Results: The most frequent social activities that 10th grade students engage in have been found to be reading newspapers (%94,2), meeting with friends (%92,8) and doing sports (%83,6) whereas pop music was the most preferred type of music. Noticably, substance-nonexperimenters were more likely to read newspapers of 1.8 times, participate in a course of 1,48 times and read extracurricular books of 1,53 times than substance-experimenters. Riding car for recreation, going out for clubs/pubs, cafes and internet-surfing, going to internet cafes, going to Taksim and music concerts, soccer games were found to be higher for substance-experimenters, compared to substance-nonexperimenters. Conclusion: Our study revealed that substance-nonexperimenters prefer goal-oriented, structured and individualistic social activities. Positive correlation was found between substance use and engagement in social activities that are out of monitoring and control, unstructured and have aim of being in crowded contexts just for spending leisure time. / Bu araştırmada amaç; İstanbul ilinde madde deneyen ve denemeyen lise iki öğrencileri arasında tercih ettikleri sosyal aktiviteler arasında bir fark olup, olmadığını araştırmaktır. Yöntem: Araştırmaya İstanbul’da 15–17 yaş grubunu kapsayan lise iki öğrencileri alınmıştır. Araştırma, İstanbul’un farklı bölgelerinden, farklı sosyoekonomik düzeye sahip 15 ilçeden seçilen 13 meslek, 24 genel, 6 özel lisede gerçekleştirilmiştir. Bulgular: İstanbul ili lise iki öğrencilerinin en sık yaptıkları sosyal aktivitelerin gazete okuma (%94,2), bir arkadaşlarıyla buluşma (%92,8) ve spor yapma (%83,6), en çok tercih ettiği müzik türünün pop müzik olduğu görülmüştür. Madde denemeyenlerde deneyenlere göre gazete okumanın 1.8, bir kursa katılmanın 1.48, ders dışı bir kitap okumanın 1.53 kat daha yüksek olduğu dikkat çekmektedir. Madde deneyenlerde ise eğlenmek için arabayla dolaşma, eğlence mekanlarına gitme, kahveye gitme, bilgisayar oyunları oynama, internet kullanma, internet kafeye gitme, Taksim’e gitme, müzik konserlerine gitme, futbol maçına gitme oranları herhangi bir madde kullanımı olmayanlara nispeten daha yüksek bulunmuştur. Sonuç: Araştırmamızda, madde denemeyenlerin belli bir amaca yönelik, yapılandırılmış ve bireysel olarak gerçekleştirilen sosyal aktiviteleri tercih ettiği görülmüştür. Denetim ve kontrolden uzak, yapılandırılmamış, kalabalık ortamlarda sadece vakit geçirmek için gerçekleştirilen sosyal aktivitelere katılımın ise madde kullanan öğrenciler arasında daha yaygın olduğu gözlenmiştir.Publication Metadata only A developed information center in nursing: Library of the Koç University School of Nursing(Üniversite ve Araştırma Kütüphanecileri Derneği, 2007) N/A; Güneş, Güssün; Other; N/A; Suna Kıraç Library; 37184This paper describes the foundation and development of the Koç University School of Nursing Library. Main explanations were about the collection structure and user services provided, through which the importance of a special library for the professional development of nursing in Turkey has also been stressed upon. / Bu makalede, Koç Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu Kütüphanesi’nin kuruluşu, koleksiyon yapısı, sunulan hizmetler ve Türkiye’de hemşireliğin profesyonel gelişimi için kurulmuş bir branş kütüphanesi olarak öneminden bahsedilecektir.Publication Open Access A diagnostic challenge: risk factors and surgical treatment of laryngeal chondroradionecrosis(Aves, 2022) Başaran, Bora; Doruk, Can; Çaytemel, Berkay; Şen, Cömert; Aslan, İsmet; Ünsaler, Selin; School of Medicine; 167909Objectives: thirteen cases of laryngeal chondroradionecrosis unresponsiveto conservative treatment and treated with laryngectomy were presented with an analysis of possible risk factors. Methods: retrospective analysis of 13 patients operated on for chondroradionecrosis was made. Characteristics of the primarytumor, chondroradionecrosis grade, number of biopsies needed to rule out recurrence, and laryngectomy indications were analyzed. The possible predisposing factors such as alcohol and tobacco use and other major chronic diseases were investigated. Results: all of the patients had a history of smoking. The most common comorbidity was hypertension (46.2%), followed by chronic obstructive pulmonary disease (23.1%). The onset of symptoms was documented within the 10 monthsfollowing the radiation therapy in 12 of the patients (93.3%) and 12 years after the primary radiation therapy in 1 patient. Asthe most common symptom, fetor oris was observed in all of the patients, followed by dysphagia (69.2%), hoarseness (61.5%), pain (53.8%), dyspnea (46.2%), and necrotic fistula formation in the anterior neck (15.4%) consecutively. Tumor suspicion (84.6%) was the most common indication for laryngectomy followed by chronic aspiration or feeding disorder (61.5%). Twelve patients were treated with total and 1 with supraglottic laryngectomy. Pectoralis major muscle flap was used in all of the patients for pharyngeal reconstruction or protection against salivary fistula. Conclusion: diagnosis of chondroradionecrosis is challenging, and tumor recurrence should always be kept in mind. Patients must be informed about the possibility of chondroradionecrosis complications including laryngectomy. Introduction: chondroradionecrosis is a rare and the most severe complication of radiation therapy for laryngeal carcinoma.Publication Metadata only A feminist response against impunity in gender based violence: whom the presumption of innocence protects?(Yeditepe Üniversitesi, 2021) Sönmezocak, Ezel Buse; PhD Student; Law School; N/AThe biggest problem that women experienced in gender based violence cases is systematic impunity. Statistics proves that the ratio of decision of conviction in every 1000 gender based violence incidents is only 0.7% in Turkey. As a reaction to impunity and re-victimization of woman during legal proceeding, feminists started to raise their voice and tried to find possible ways of feminist interventions in the field of procedural law of sexual offences. Accordingly, in the early 2000s, feminists in Turkey who demand an effective investigation free from sexist bias, have been united around the principle named “woman’s account is essential” by saying that woman’s statement should be taken as the basis during the whole stages of criminal trial in sexual offences. However, the principle of “women’s account is essential” is constantly objected both in doctrine as well as judiciary on the grounds that it breaches the presumption of innocence, mainly on the grounds that it reverses the burden of proof. In this study, it is presented that such objection is delusive in many aspects by mainly using the Robert Alexy’s legal theory and Catharine MacKinnon’s feminist legal theory. In this light, it is analysed what those two principles really are, including the motives and historical origins behind them. Then, the legal character of the presumption of innocence is discussed under mostly Alexy’s legal theory with its theoretical aspects as well as legal interpretations in comparative law. Lastly, it is argued that the presumption of innocence actually has to be balanced in favour of factual equality, under the Alexy’s theory of constitutional rights and Mackinnon’s feminist theory. / Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet vakalarında kadınların yaşadığı en büyük sorun cezasızlıktır. İstatistikler, Türkiye'de her 100 toplumsal cinsiyete dayalı şiddet vakasında mahkumiyet kararı oranının sadece %0,7 olduğunu kanıtlamaktadır. Türkiyeli feministler, özellikle 2000’li yılların başlarında yoğunlaşan tartışmalar sonucu cinsel şiddet yargılamalarındaki sistematik cezasızlık kültürüne ve yargılamalarda yaşanan ikincil mağduriyetlere bir tepki olarak seslerini yükseltmiş ve cinsiyetçi kalıp yargılardan azade etkili bir soruşturma talebiyle cinsel şiddet vakalarında “kadının beyanı esastır” ilkesini ortaya koymuştur. Ne var ki “kadının beyanı esastır” ilkesi hem doktrinde hem de yargı pratiğinde özellikle ispat yükünün yer değiştirmesine neden olduğu ve masumiyet karinesini ihlal ettiği gerekçesiyle itirazlarla karşılaşmaktadır. Bu çalışma, “kadının beyanı esastır” ilkesine getirilen itirazları özellikle Robert Alexy'nin hukuk teorisi ve Catharine MacKinnon’un feminist hukuk teorisi çerçevesinde incelemektedir. Bu bağlamda çalışmada ilk olarak “kadının beyanı esastır” ilkesinin ve masumiyet karinesinin gerçekte ne olduğu, bu ilkelerin ortaya çıkışında etkili olan tarihsel kökenler de dahil olmak üzere analiz edilmektedir. Daha sonra, masumiyet karinesinin hukuki niteliği çoğunlukla Alexy'nin hukuk teorisi bağlamında teorik yönleri ile incelenmekte ve pratikte de ilkenin karşılaştırmalı hukuktaki yorumları ele alınmaktadır. Çalışmada son olarak, masumiyet karinesinin, Alexy'nin anayasal haklar teorisi ve Mackinnon’un feminist teorisi ışığında sınırsız bir hak olmadığı ve bu nedenle bir dengelemeye (balancing) tabi tutulması görüşü ortaya konmakta, bu dengelemenin ise fiili eşitlik lehine gerçekleştirilmesi gerektiği savunulmaktadır.