Research Outputs

Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/20.500.14288/2

Browse

Search Results

Now showing 1 - 10 of 29
  • Placeholder
    Publication
    A home of hearts: the effectiveness of an intervention program for foster families
    (Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, 2021) Söylemez, Yudum; Department of Psychology; Kitiş, Selin; PhD Student; Department of Psychology; Graduate School of Social Sciences and Humanities; N/A
    Foster care is one of the most preferred services among the child protection systems. However, most of the children enter foster care system with their earlier adverse caretaking experiences, which have a considerable influence on their interactions with foster parents. Literature demonstrates the difficulties foster families face following the placement of the child. This study presents a shortterm semi-structured play therapy model, adapted from different therapy approaches, with an aim to support foster families in dealing with these difficulties through focusing on parent-child interaction. A preliminary evaluation of the applicability and effectiveness of the intervention is presented through qualitative and quantitative methods following the implementation of the program with six foster families who have three-to-six years old children.To examine the experiences of foster parents during the program, parent interviews were conducted before and after the intervention and were analyzed by using thematic analysis. To assess intervention outcome on children, Child Behavior Checklist, Attachment Story Completion Task, and Play Assessment ratings were collected pre- and post-intervention. Results revealed significant improvements in parenting skills and children’s play capacities. Parents indicated better mentalization and attunement skills on parent-child interaction, and children showed progress in symbolic play capacity. No significant results were found regarding children’s symptoms and attachment patterns after the intervention. These results contribute to the Turkish literature and clinical practice by presenting an applicable and effective intervention for foster families. / Koruyucu ailelik çocuk koruma hizmetleri içerisinde dünyada en çok tercihedilen sistemlerden biridir. Bununla beraber, çocukların birçoğu bu ilişkiye önceki olumsuz bakım deneyimleriyle birlikte başlar ve bu durumun koruyucu ailedeki ebeveyn-çocuk ilişkisi üzerinde önemli bir etkisi vardır. Literatür,koruyucu ailelerin bu konuda yaşadıkları zorlukları göstermektedir. Bu çalışma,koruyucu ailelerin bu zorluklarla baş etmesine yardım etmek amacıyla farklıterapi yaklaşımlarından uyarlanmış ebeveyn-çocuk bağlanma ilişkisine odaklanan kısa dönemli yarı yapılandırılmış bir terapi modeli sunmaktadır. Bu müdahale programının uygulanabilirlik ve etkililik değerlendirmesine dair ön bulgular 3-6 yaş arası çocuğu olan altı koruyucu aile ile yapılan uygulamanın ardından nitel ve nicel yöntemlerle gösterilmiştir. Ebeveynlerin koruyucu aileliğe ve programa dair deneyimlerini değerlendirmek için müdahaleden önce ve sonra ebeveyn görüşmeleri yapılmış ve bu görüşmeler tematik analiz ile incelenmiştir.Müdahalenin çocuklar üzerindeki etkisini ölçmek için Çocuk Davranış Değerlendirme Ölçeği, Oyuncak Öykü Tamamlama Testi ve Oyun Değerlendirme Skalası puanları sürecin başında ve sonunda toplanmıştır.Sonuçlar, ebeveynlik becerilerinde ve çocukların oyun kapasitelerinde önemli değişimler göstermiştir. Ebeveynlerin zihinselleştirme ve çocuğa uyumlanma becerilerinde ilerleme ve çocukların sembolik oyun becerilerinde anlamlı gelişme görülmüştür. Çocukların semptomlarında ve bağlanma modellerinde müdahaleden sonra anlamlı değişim olmamıştır. Bu sonuçlar, koruyucu aileleriçin uygulanabilir ve etkili bir müdahale programı sunarak Türkiye literatürüne ve klinik pratiğine katkıda bulunmaktadır.
  • Placeholder
    Publication
    A review on the cultural characteristics of mentalization and relations with psychological symptoms
    (Sanat ve Dil Araştırmaları Enstitüsü, 2021) Halfon, Sibel; Department of Psychology; Coşkun, Ayşenur; Researcher; Department of Psychology; College of Social Sciences and Humanities; N/A
    Mentalization is the ability to surmise the mental states such as thoughts, wishes, intentions, needs and feelings behind one’s own and others’ behaviors. Mentalization has been an important concept in understanding personality development and psychopathology in recent years. However, the cultural factors that affect mentalization is an understudied area, which has also not been investigated in Turkey. In this review, the development of the concept of mentalization will be explored comparing individualistic and collectivistic cultures. The specific mentalization characteristics that may emerge in Turkey are discussed. With this aim, the concept of mentalization, its development and the kinds of mentalization impairments that emerge in psychopathology are discussed. Afterwards, the effects of culture on mentalization are discussed with reference to recent empirical literature. Specifically, the effects of cultural context on the development of theory mind, affective and cognitive mentalization, self and other-focused mentalization, explicit and implicit mentalization are explored. The reviewed studies suggest that in collectivistic cultures, individuals tend to others’ mental states and socially accepted objective norms more than their own internal states and refrain from strong emotions such as anger that may disrupt the social harmony. Moreover implicit mentalization is less affected by culture. Based on the reviewed studies, culturally sensitive suggestions are provided regarding how to conduct mentalization assessments and practices. / Öz: Zihinselleştirme, kişinin kendisinin ve başkalarının davranışlarının arkasında yatan düşünce, istek, niyet, ihtiyaç ve duygu gibi zihin durumlarını anlama ve bunları birbirine bağlayabilme yetisidir. Zihinselleştirmenin kişilik gelişimi ve psikolojik belirtiler üzerine etkisi son yıllarda yaygın olarak çalışılmasına rağmen, kültürel özelliklerin zihinselleştirme ile ilişkisi nispeten az çalışmada ele alınmış ve Türkiye’de bu konu incelenmemiştir. Bu derlemede, zihinselleştirme kavramının gelişimi bireyci ve toplulukçu kültürel yapılar karşılaştırılarak incelenmiştir. Türkiye’de ortaya çıkabilecek farklı zihinselleştirme özelliklerine yer verilmiştir. Bu amaçla, öncelikle zihinselleştirme kuramı, gelişimi ve psikolojik belirti durumlarında ortaya çıkan zihinselleştirme kusurları derlenmiştir. Sonrasında, zihinselleştirmenin kültürel özelliklerden nasıl etkilenebileceği alanyazındaki görgül çalışmalar ışığında tartışılmıştır. Özellikle zihin kuramı gelişimi, duygusal ve bilişsel zihinselleştirme özellikleri, kendi ya da başkası odaklı zihinselleştirme ve son olarak sözel ve örtük zihinselleştirmenin kültürel bağlamdan nasıl etkilenebileceği incelenmiştir. Derlenen çalışmalar, toplulukçu kültürlerde kişilerin başkalarının zihin durumlarına ve herkes tarafından paylaşılan nesnel gözlemlere daha fazla odaklanma eğiliminde olduklarını, öznel deneyimlerini daha az göz önünde bulundurduklarını, öfke gibi sosyal uyumu bozabilecek karşıt duygulardan kaçındıklarını göstermiştir. Ayrıca örtük zihinselleştirme özellikleri kültürel bağlamdan daha az etkilenmektedir. Derlenen çalışmalar doğrultusunda, zihinselleştirme değerlendirmeleri ve klinik müdahalelerin kültüre özgü zihinselleştirme özelliklerine hassasiyet göstererek nasıl düzenlenebileceğine dair öneriler verilmiştir.
  • Placeholder
    Publication
    Acculturation and family relations
    (Türk Psikologlar Derneği, 2014) Department of Psychology; Kağıtçıbaşı, Çiğdem; Faculty Member; Department of Psychology; College of Social Sciences and Humanities; N/A
    This article is an overview of some of the main issues seen in the context of immigration. As an epilogue, it relates to the other articles in this Special Issue, as well. In particular, the European scene is examined on the basis of research conducted over the last decades. There is also an emphasis on family relations and acculturation as well as their interface. Immigration and acculturation over half a century are introduced through a historical perspective noting that multiphasic and multidisciplinary approaches are needed to understand the myriad factors involved. In particular, cultural and developmental viewpoints are promising. Acculturation research has focused on the acculturating migrant, without due attention to the context of acculturation. In particular, prejudice and discrimination are the greatest challenges. This approach leaves something to be desired, since immigration is a very complex human phenomenon involving issues ranging from micro to macro levels of analysis. While the former concerns individual factors, including the family, the latter includes historic, sociological, economic, and legal aspects and applications. Focusing on the acculturating (or non-acculturating) individual or family without a contextual approach can lead to dispositional attributions, even ‘blaming the victim’, that is, social psychological processes not conducive to understanding and promoting the well-being of the immigrant or the host society. In this context, there is a further need for research to address policies and to suggest solutions for improvement. In particular, concerted efforts that prove to be beneficial for the family, women and children are badly needed. Turkish psychologists and social scientists would do well to attend to these very important topics of study. / Bu makale göç olgusunun çeşitli yönlerine eğilen genel bir çalışmadır ve bu özel sayı için bir sonsöz niteliği taşımaktadır. Özellikle son birkaç on yıldaki araştırmalardan yola çıkarak, bu özel sayıdaki makaleler de dahil olmak üzere, Avrupa’daki durumu ele almaktadır. Aynı zamanda kültürleşme ve aile konularını ve bunların etkileşimini inceler. Yarım yüzyıllık bir göç olgusu tarihsel bir perspektifle ele alınıyor. Bu çok faktörlü karmaşık olayı iyi anlayabilmek için çok katmanlı ve çok disiplinli bir yaklaşımın gerekli olduğu da not ediliyor. Özellikle kültürel ve gelişimsel yaklaşımların yararlı olacağı öne sürülüyor. Kültürleşme çalışmaları genellikle kültürleşme ortamını yeterince incelemeden kültürleşen göçmene vurgu yapıyor. Oysa ki baskın toplumdaki önyargı ve ayrımcılık önemli sorunlardır. Bu yaklaşım yetersiz kalıyor çünkü karmaşık göç süreci, mikro yaklaşımlardan, makro yaklaşımları gerekli kılan karmaşık bir olgudur. Mikro düzeyde insan ve aileye yönelik araştırmalar söz konusuyken, makro düzeyde sosyolojik, ekonomik, hukuksal hususların ve uygulamaların incelenmesi önemlidir. Bağlamı dikkate almadan, kültürleşen (ya da kültürleşmeyen) birey ya da aileye vurgu yapmak, içsel atıflara, hatta “mazlumu suçlamaya” kadar gidebilir. Bunlar ise, olayı anlamaya ve gerek göçmenin, gerek baskın toplumun yararına olmayan sosyal psikolojik yaklaşımlardır. Bu noktada araştırmaların göçmen politikalarına yönelik ve çözüm önerici olması çok yararlıdır. Özellikle, göçmen kadın, aile ve çocukların esenliğine katkıda bulunabilecek çabalara ihtiyaç vardır. Türk psikologlar ve sosyal bilimcilerin bu çok önemli araştırma konularına daha fazla eğilmesi çok yararlı olacaktır.
  • Placeholder
    Publication
    Age of acquisition in psychological research: theories, methods and application areas
    (Sanat ve Dil Araştırmaları Enstitüsü, 2021) Tarakçı, Bahar; Akırmak, Ümit; Department of Psychology; Arıkan, Kübra; Researcher; Department of Psychology; College of Social Sciences and Humanities; N/A
    Age of acquisition refers to the age at which a specific word is learned for the first time. Research shows that age of acquisition is a significant variable in lexical processing tasks. The age of acquisition effect emerges from how information is stored and accessed in the brain and is used to seek answers to theoretical and practical research questions about the mind. For example, studies in the clinical psychology field show that the age of acquisition effect differs in participants with brain damage or neurological disorders (e.g., Alzheimer's disease, aphasia, semantic dementia, and dyslexia) compared to participants without these disorders. Research in neuroscience shows that early and late acquired words are associated with different brain activations. Although it has a long and rich history in international literature, there are very few empirical studies on the age of acquisition effect in Turkish literature. In this review, basic findings and theories are discussed, and the subjective and objective procedures of collecting age of acquisition norms are presented comparatively. After examining the theoretical and methodological issues in the field, the application areas of the age of acquisition, including clinical psychology, neuroscience, and second language acquisition, are discussed, and suggestions for future studies are presented. /Öz: Edinim yaşı bir kelimenin ilk kez öğrenildiği yaşı ifade eder. Araştırmalar, edinim yaşının, kelime işleme görevlerinde oldukça önemli bir değişken olduğunu göstermektedir. Edinim yaşı etkisi, bilginin beyinde nasıl depolandığından ve erişildiğinden ortaya çıkar ve zihinle ilgili teorik ve pratik araştırma sorularına cevap aramak için kullanılır. Örneğin, klinik psikoloji alanındaki araştırmalar beyin hasarı veya nörolojik bozuklukları olan katılımcılarda (örneğin, Alzheimer hastalığı, afazi, anlamsal demans ve disleksi) bu bozuklukları olmayan katılımcılara göre edinim yaşı etkisinin farklılaştığını göstermektedir. Sinirbilim alanındaki çalışmalar ise erken ve geç edinilen kelimelerin farklı beyin aktivasyonları ile ilişkili olduğunu göstermektedir. Uluslararası alanyazınında oldukça uzun ve zengin bir tarihe sahip olmasına rağmen Türkçe alanyazınında edinim yaşına ilişkin çok az ampirik çalışmanın olduğu görülmektedir. Bu derlemede, edinim yaşı üzerine temel bulgular ve kuramlar incelenmiş, edinim yaşı normlarının öznel ve nesnel prosedürleri ile temel bulgular karşılaştırmalı olarak sunulmuştur. Alandaki teorik ve metodolojik problemlerin incelenmesinin ardından edinim yaşının klinik psikoloji, sinirbilim ve ikinci dil edinimini kapsayan uygulama alanları tartışılmış ve gelecek araştırmalara yönelik öneriler sunulmuştur.
  • Placeholder
    Publication
    An investigation of the psychometric properties of the Turkish versions of the interpersonal needs questionnaire and acquired capability for suicide-fearlessness about death scale
    (2020) Arslantaş, Hülya; Öztürk, Cennet Şafak; Eskin, Berke; Department of Psychology; Eskin, Mehmet; Faculty Member; Department of Psychology; College of Social Sciences and Humanities; 2210
    Objective: Suicidal behavior is serious public health problem. Interpersonal Psychological Theory of SuicideIPT tells that feelings of thwarted belongingness and perceived burden someness are composed of two perceptions that make people tend to suicide. But the theory argues that will is not sufficient for occurrence of a suicidal behaviour. Individual must have acquired capability for suicide as well. Recently it is seen that IPT is a theorethical framework that is frequently used in suicide researches. The purpose of this study was to investigate the psychometric properties of the Turkish versions of the Interpersonal Needs Questionnaire (INQ) and Acquired Capability for Suicide Scale -Fearlessness about Death (ACSS-FAD). Method: Data were collected from 409 university students. Results: The Turkish Interpersonal Needs Questionnaire and the Acquired Capability for Suicide- Fearlessness about Death scale demonstrated adequate psychometric properties. Both had high internal consistency and test-retest reliabilities. Discussion: The results of the present study have revealed that the Turkish versions of the Interpersonal Needs Questionnaire (INQ) and Acquired Capability for Suicide Scale-Fearlessness about Death (ACSS-FAD) are reliable and valid instruments for measuring the constructs of the Interpersonal Psychological Theory of suicide. Therefore, we conclude that the two measuring instruments may contribute to the suicidological research and clinical practice in Turkey. / Öz: Amaç: Günümüzde düşünce, girişim ve ölümleri kapsayan intihar davranışları önemli bir halk sağlığı sorunu haline gelmiştir. Kişilerarası Psikolojik İntihar Kuramı (KPİK) engellenmiş ait olma (thwarted belongingness) ve başkalarına yük olma (perceived burden someness) duygularının insanları intihara meyilli/istekli hale getiren iki algıdan oluştuğundan bahsetmektedir. Fakat kuram, bir intihar davranışının ortaya çıkması için isteğin yeterli olmadığını bunun için kişide edinilmiş intihar yeterliliğinin (acquired capability for suicide) de olması gerektiğini öne sürmektedir. Son zamanlarda KPİK'nın intiharbilim alanındaki araştırmalarda sık kullanılan bir kuramsal çerçeve haline geldiği görülmektedir. Bu çalışmanın amacı kişilerarası psikolojik intihar kuramının yapısal kavramları olan Kişilerarası İhtiyaçlar Anketi (KİA) ve Edinilmiş İntihar Yeterliliği-Ölüm Korkusuzluğu Ölçeğinin (EİY-ÖKÖ) Türkçelerinin psikometrik özelliklerini araştırmaktır. Yöntem: Bu çalışmanın verileri üniversitelerin değişik akademik programlarında öğrenim görmekte olan 409 üniversite öğrencisinden toplanmıştır. Bulgular: Kişilerarası İhtiyaçlar Anketi ve Edinilmiş İntihar Yeterliliği-Ölüm Korkusuzluğu Ölçeğinin Türkçe formunun psikometrik özelliklerinin yeterli düzeyde olduğu bulunmuştur. Söz konusu ölçüm araçlarının iç-tutarlık ve test-tekrar test güvenirliklerinin yeterli olduğu görülmüştür. Sonuç: Bu çalışmadan elde edilen bulgular Kişilerarası İhtiyaçlar Anketi ve Edinilmiş İntihar Yeterliliği-Ölüm Korkusuzluğu Ölçeğinin Türkçesi için geçerli ve güvenilir ölçümler sağlamıştır. Söz konusu ölçüm aracı Türkiye’deki intiharbilim araştırmalarına ve klinik uygulamalara önemli katkı sağlayacaktır.
  • Placeholder
    Publication
    Approach to speech and language delay in children from the perspective of pediatrics
    (Marmara University School of Medicine, 2012) Kayıran, Sinan Mahir; Şahin, Seda Atilla; Department of Psychology; Acer, Sena Cüre; Undergraduate Student; Department of Psychology; College of Social Sciences and Humanities; 223822
    During well-child visits, as pediatricians generally focus on physical examination, speech and language delay may be ignored. Speech and language delay is associated with genetic, emotional, neuropsychiatric or idiopathic causes. The prevelance in our country has not been established. When speech and language delay is suspected, the pediatrician should discuss this concern with the family and, if required, refer the child to a speech-language therapist. In this review, the issue is discussed from the perspective of pediatrics and what a pediatrician needs to know. (Marmara Medical Journal 2012;25:1-4) / Sağlam çocuk vizitlerinde, genellikle pediatristler fiziksel incelemeye odaklandığından, konuşma ve dil gecikmesi ihmal edilebilmektedir. Konuşma ve dil gecikmesi genetik, emosyonel, nöropsikiyatrik nedenlerle ya da idiopatik olabilir. Ülkemizdeki prevelans bilimsel çalışmalarla ortaya konulmamıştır. Konuşma ve dil gecikmesinden şüphelenildiğinde, pediatrist bu durumu aile ile tartışmalı ve gerekli gördüğünde bir konuşma terapistine yönlendirmelidir. Bu derlemede, konu pediatri perspektifinden, bir pediatristin bilmesi gerekenler yönüyle tartışılmıştır. (Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi 2012;25:1-4)
  • Placeholder
    Publication
    Aralık zamanlama: kuramsal ve deneysel yaklaşımlar
    (Türk Psikologlar Derneği, 2016) N/A; Department of Psychology; Akdoğan, Başak; Balcı, Fuat; Master Student; Faculty Member; Department of Psychology; Graduate School of Social Sciences and Humanities; College of Social Sciences and Humanities; N/A; 51269
    Interval timing ability enables us to keep track of intervals in the seconds-to-minutes range. Given that time is a fundamental dimension of natural life, it is not surprising that interval timing has a crucial role in numerous cognitive functions and everyday activities. Behavioral studies focusing on interval timing suggest that individuals of different species are able to use temporal information efficiently. It has been proposed that time perception and timing processes in humans and other animals have common neural mechanisms, and that timing behavior can be manifested with similar statistical properties across species. In the first part of this article, several theoretical approaches to interval timing that rely on an internal clock mechanism are discussed. After presenting the main assumptions of these models, various psychophysical procedures that are widely employed to investigate interval timing ability in humans and other animals are described. Finally, approaches to decision processes underlying timing performance observed in these procedures are discussed. / Aralık zamanlama yetimiz, saniye ve dakikaları içeren süreleri zamanlayabilmemizi sağlar. Zamanın doğal hayatın temel bir parçası olması sebebiyle, aralık zamanlama birçok bilişsel süreç ve günlük aktivitede önemli role sahiptir. Aralık zamanlama üzerine yapılan davranışsal çalışmalar, farklı canlı türlerindeki bireylerin zamansal bilgiyi etkin bir şekilde kullanabildiğini ortaya koymaktadır. İlintili olarak, insanlar ve diğer hayvanlarda zaman algısının ve zamanlama süreçlerinin temelinde ortak sinirsel mekanizmaların bulunduğu ve zamanlama davranışının farklı canlı türlerinde benzer istatistiksel özelliklerle gözlenebildiği önerilmektedir. Bu makalenin ilk bölümünde, aralık zamanlama işlevini açıklamak üzere geliştirilmiş, temelinde içsel saat mekanizmasını barındıran farklı kuramsal yaklaşımlar ele alınmaktadır. Aralık zamanlama modellerinin temel varsayımlarına yer verildikten sonra, insanlar ve diğer hayvanların süreleri zamanlayabilme yetilerini araştırmada kullanılan çeşitli psikofiziksel yöntemler tanıtılmaktadır. Son olarak, bu yöntemlerde gözlenen zamanlama performansının ortaya çıkmasında yer aldığı düşünülen karar süreçlerine yönelik analitik yaklaşımlar tartışılmaktadır.
  • Placeholder
    Publication
    Association of work-family conflict with depression, parenting behaviors, and socio-behavioral development of children
    (Sanat ve Dil Araştırmaları Enstitüsü, 2021) Akçınar, Berna; Department of Psychology; Özbek, Ebru; Researcher; Department of Psychology; College of Social Sciences and Humanities; N/A
    This study investigated the associations of work-family conflict with the psychological well-being, parenting behaviors, and socio-emotional development of children aged between 2 and 6 (M = 4.14, SD = 1.30) and their working mothers. The sample was constructed with a random sampling method from Turkey, with nationally representative 700 working mothers. The age of the mothers ranged from 20 to 49 (M = 34.02, SD = 5.46). The data was based on maternal reports. The data was collected through the Organizational Support Scale, Work-Family Conflict Scale, Parenting Questionnaire, Temperament Scale, Eyberg Child Behavior Inventory, Adaptive Social Behavior Inventory, Child Behavior Checklist, Brief Symptoms Inventory, Multidimensional Scale of Perceived Social Support, and Work-Family Guilt Scale. The results of the study showed that (i) the mothers who reported higher levels of guilt due to working and lower levels of social support experienced higher levels of work-family conflict; (ii) the higher levels of work-family conflict increased the depression level and negative parenting behaviors in mothers while decreased the positive social-behavioral development in children, (iii) the social support had a buffering role in decreasing the negative effects of depression in mothers. This is the first study conducted with a nationally representative sample from Turkey to investigate an extensive ecology from mothers’ work-family conflict to their children’s socio-emotional development. The need for supporting policies to ameliorate working conditions and labor divisions for working mothers were emphasized by the study results. / Çalışmada 2-6 yaşlarında çocuğu olan, çalışan ve evli annelerin iş-aile çatışmasını tetikleyen nedenler ve iş-aile çatışmasının onların psikolojik iyi oluşları, ebeveynlik davranışları ve çocuklarının sosyal-davranışsal gelişimleriyle olan ilişkisi incelenmiştir. Çalışmanın örneklemi Türkiye’den basit seçkisiz, temsili örneklem ile seçilmiş 2-6 yaşları (Ort. = 4.14, SS = 1.30) arasında çocuğu olan, çalışan ve evli 700 anneden oluşmaktadır. Annelerin yaş dağılımı 20 ile 49 arasındadır (Ort. = 34.02, SS = 5.46). Araştırma verileri yapılan yüz yüze görüşmelerde kullanılan Kurumsal Destek Ölçeği, İş-Aile Çatışması Ölçeği, Çocuk Yetiştirme Anketi, Çocuklar için Kısa Mizaç Ölçeği, Eyberg Çocuk Davranışı Envanteri, Uyumlu Sosyal Davranış Envanteri, Davranış Değerlendirme Ölçeği, Kısa Semptom Envanteri, Çok Boyutlu Algılanan Sosyal Destek Envanteri, Çalışmaktan Duyulan Suçluluk Ölçeği aracılığıyla elde edilen anne raporlarına dayanmaktadır. Çalışmanın sonuçları göstermiştir ki, (i) çalışmaktan suçluluk duyan ve algıladıkları sosyal destek seviyesi az olan anneler, daha fazla iş-aile çatışması deneyimlemekte; (ii) iş-aile çatışması, çalışan annelerin depresyon seviyelerini ve olumsuz ebeveynlik davranışlarını arttırırken, çocukların olumlu sosyal-davranışsal gelişimlerini olumsuz yönde etkilemekte; (iii) algılanan sosyal destek, çalışan annelerin depresyon seviyeleri üzerinde koruyucu bir etki oluşturmaktadır. Çalışmanın Türkiye’den temsili bir örneklemle oluşturulması ve annelerin deneyimlediği iş-aile çatışmasından çocuklarının sosyal-davranışsal gelişimlerine kadar geniş bir ekolojiyi ulusal alan yazında ilk defa kapsayan çalışma olmasıyla literatüre önemli katkılarının olacağı beklenmektedir. Çalışma sonuçları ile, çalışan annelere yönelik çalışma koşullarını ve evdeki iş bölümünü iyileştirmek için destekleyici politikalara ihtiyaç duyulduğu vurgulanmaktadır.
  • Placeholder
    Publication
    Attentional control scale- Turkish version: psychometric qualities, factor structure and its comparison with behavioral measures of executive attention
    (ODTÜ, 2024) Ayşe ALTAN-ATALAY,Sebla Umay AKSUNGUR,Esin TÜRKAKIN; Department of Psychology; Cinli, Dilem; Department of Psychology; College of Social Sciences and Humanities
    Attentional control refers to the capacity to voluntarily control attentional resources in a flexible manner. Attentional control was reported to play a fundamental role in self-regulation, emotion regulation, delay of gratification, and psychological distress. The Attentional Control Scale (ACS) was developed to measure perceived attentional control based on shifting and focusing dimensions. The present studies aimed to adapt the Turkish version of ACS and asses its psychometric characteristics. Study 1 aimed to explore the psychometric qualities of the Turkish version with a group of Turkish individuals (N = 428, 306 women) between the ages of 18 and 68 and supported the two-factor model of ACS consisting of 17 items in total. The results supported that shifting, focusing, and total ACS showed adequate internal consistency, test-retest reliability, and convergent validity evidence based on its significant correlations with measures of anxiety, depression, and repetitive negative thinking, signifying its proper psychometric characteristics. In Study 2 (N = 97, 65 women), the association of ACS with behavioral attentional control measures was examined, and non-significant associations between self-report and behavioral measures of attentional control were denoted. These findings signified that rather than indicating the individual’s actual attentional control capacity, ACS assessed how the individual perceives their own attention control capacities. Taken together, the results suggest that the Turkish form of ACS is a valid and reliable scale that can be used to assess perceived attentional control capacity based on shifting and focusing domains, particularly in the research setting./Dikkat kontrolü, dikkat kaynaklarını esnek bir şekilde gönüllü olarak kontrol etme kapasitesini ifade eder. Dikkat kontrolünün öz-düzenleme, duygu düzenleme ve hazzı erteleme kapasitesinin yanı sıra psikolojik sıkıntı belirtilerinde temel bir rol oynadığı bildirilmiştir. Dikkat Kontrolü Ölçeği (DKÖ), değiştirme ve odaklanma boyutlarına bağlı olarak algılanan dikkat kontrolünü ölçmek üzere geliştirilmiştir. Mevcut çalışma DKÖ'nün Türkçe versiyonunu uyarlamayı ve psikometrik özelliklerini değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Çalışma 1, 18 ve 68 yaşları arasındaki bir grup Türk bireyde (N = 428, 306 kadın) DKÖ’nün Türkçe versiyonunun psikometrik özelliklerini keşfetmeyi amaçlamış ve toplam 17 maddeden oluşan DKÖ’nün iki faktörlü yapısını desteklemiştir. Sonuçlar, değiştirme, odaklanma ve toplam DKÖ’nün yeterli iç tutarlılık, test-tekrar test güvenilirliği ve kaygı, depresyon ve tekrarlayıcı olumsuz düşünce ölçekleriyle yakınsak geçerlilik puanları gösterdiğini ve uygun psikometrik özelliklere işaret ettiğini desteklemiştir. Çalışma 2'de (N = 97, 65 kadın), DKÖ’nün davranışsal dikkat kontrolü ölçümleriyle ilişkisi incelenmiştir ve DKÖ’nün öz-bildirim ölçümleri ile davranışsal ölçümleri arasında anlamlı ilişkiler olmadığı görülmüştür. DKÖ, bireyin gerçek dikkat kontrolü kapasitesini göstermekten ziyade bireyin kendi dikkat kontrolü kapasitesini nasıl algıladığının bir göstergesi olma eğilimi göstermektedir. Sonuçlar bir bütün olarak ele alındığında, DKÖ’nün Türkçe formunun, değiştirme ve odaklanma boyutlarına bağlı olarak algılanan dikkat kontrolü kapasitesinin değerlendirilmesinde kullanılabilecek geçerli ve güvenilir bir ölçek olduğunu göstermektedir.
  • Thumbnail Image
    PublicationOpen Access
    Bilingualism and task switching: the need for experimental designs
    (Türk Psikologlar Derneği, 2021) Department of Psychology; Seçer, İlmiye; Teaching Faculty; Department of Psychology; College of Social Sciences and Humanities; 330365
    The extant literature illustrates the positive effect of bilingualism on task switching abilities. In particular, frequency of language switching and task switching abilities have been shown to be positively correlated. However, not all studies find a beneficial effect of bilingualism on cognition indicating that rather than bilingualism per se other factors such as uncontrolled confounding factors such as socio-economic status and small sample sizes drive any group differences. To date, the majority of the research conducted in this area have employed quasi-experimental designs and correlational methods, which do not determine the effect of bilingualism on cognition. That is, it is unclear whether bilinguals have improved cognition because they speak two languages or whether people with better cognition become bilingual. For such reasons, there is a need for experimental designs that examine bilingualism and task switching abilities in older children, younger adults and older adults. This design entails a pre-test of task switching abilities of monolingual individuals in which thereafter they are randomly allocated to an experimental and control group. Only participants in the experimental group continue to learn a second language and then all participants are tested for their task switching abilities once again. The aim of the current paper is to provide an overview of the current literature related to bilingualism and task switching and suggest methodological future directions. Methodological improvements for future studies include the use of a pre and posttest design, random allocation of participants to groups, inclusion of active control groups, and the assessment of participants’ prior knowledge of the relation between bilingualism and task switching abilities and their level of motivation to do well on switching tasks. / Birçok araştırma iki dilliliğin geçiş görev becerilerini olumlu etkilediğini göstermektedir. Özellikle, iki dil arasındaki geçiş yapma miktarı ile geçiş görev becerilerinin birbirleriyle ilişkili olduğu bulunmuştur. Fakat tüm araştırmalar aynı kanıda olmamakla birlikte bazı araştırmalar gruplar arası farklılıkları iki dilden ziyade kontrol edilmeyen faktörlere, örneğin sosyoekonomik düzeye veya katılımcı sayısının yetersizliğine yormuştur. Günümüzde bu alandaki araştırmaların çoğunluğu yarı deneysel desen ve korelasyon yöntemini kullanmıştır. Fakat bu yöntemlerle daha gelişmiş merkezi yönetici işlemleri olan bireyler mi ikinci bir dil edinmektedir, yoksa bu bireyler ikinci bir dil öğrendiği için mi geçiş görev becerileri gelişmektedir belirlemek imkânsızdır. Bundan dolayı büyük çocuklar, genç ve ileri yaşlı yetişkin örneklemlerini içeren deneysel desen araştırmalarına ihtiyaç vardır. Bu desene göre tek dilli katılımcılar, geçiş görev becerilerinin ölçülmesinin ardından seçkisiz bir şekilde deney veya kontrol grubuna atanır ve sadece deney grubundaki bireyler ikinci bir dil öğrenir. Ardından her iki grubun geçiş görev becerileri tekrardan ölçülerek, dil edinmenin etkileri incelenir. Dolayısıyla bu yazının amacı iki dillilik ile geçiş görev becerilerine ait mevcut literatür bulgularını gözden geçirip gelecek araştırmalar için yöntemsel önerilerde bulunmaktır. Bu alandaki araştırmaların iyileşebilmesi için dikkat edilmesi gereken hususlar ise şöyledir: ön-test ve son-testin olması, gruplara rastgele atama yapılması, aktif kontrol gruplarının olması. Aynı zamanda katılımcıların iki dillilik ile geçiş görev becerileri arasındaki ilişkiyle ilgili herhangi bir bilgisinin olup olmadığının öğrenilmesi ve geçiş görevlerinde başarılı olabilmeleri için olan motivasyonlarının ölçülmesi önemlidir.