Research Outputs

Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/20.500.14288/2

Browse

Search Results

Now showing 1 - 5 of 5
  • Placeholder
    Publication
    Acculturation and family relations
    (Türk Psikologlar Derneği, 2014) Department of Psychology; Kağıtçıbaşı, Çiğdem; Faculty Member; Department of Psychology; College of Social Sciences and Humanities; N/A
    This article is an overview of some of the main issues seen in the context of immigration. As an epilogue, it relates to the other articles in this Special Issue, as well. In particular, the European scene is examined on the basis of research conducted over the last decades. There is also an emphasis on family relations and acculturation as well as their interface. Immigration and acculturation over half a century are introduced through a historical perspective noting that multiphasic and multidisciplinary approaches are needed to understand the myriad factors involved. In particular, cultural and developmental viewpoints are promising. Acculturation research has focused on the acculturating migrant, without due attention to the context of acculturation. In particular, prejudice and discrimination are the greatest challenges. This approach leaves something to be desired, since immigration is a very complex human phenomenon involving issues ranging from micro to macro levels of analysis. While the former concerns individual factors, including the family, the latter includes historic, sociological, economic, and legal aspects and applications. Focusing on the acculturating (or non-acculturating) individual or family without a contextual approach can lead to dispositional attributions, even ‘blaming the victim’, that is, social psychological processes not conducive to understanding and promoting the well-being of the immigrant or the host society. In this context, there is a further need for research to address policies and to suggest solutions for improvement. In particular, concerted efforts that prove to be beneficial for the family, women and children are badly needed. Turkish psychologists and social scientists would do well to attend to these very important topics of study. / Bu makale göç olgusunun çeşitli yönlerine eğilen genel bir çalışmadır ve bu özel sayı için bir sonsöz niteliği taşımaktadır. Özellikle son birkaç on yıldaki araştırmalardan yola çıkarak, bu özel sayıdaki makaleler de dahil olmak üzere, Avrupa’daki durumu ele almaktadır. Aynı zamanda kültürleşme ve aile konularını ve bunların etkileşimini inceler. Yarım yüzyıllık bir göç olgusu tarihsel bir perspektifle ele alınıyor. Bu çok faktörlü karmaşık olayı iyi anlayabilmek için çok katmanlı ve çok disiplinli bir yaklaşımın gerekli olduğu da not ediliyor. Özellikle kültürel ve gelişimsel yaklaşımların yararlı olacağı öne sürülüyor. Kültürleşme çalışmaları genellikle kültürleşme ortamını yeterince incelemeden kültürleşen göçmene vurgu yapıyor. Oysa ki baskın toplumdaki önyargı ve ayrımcılık önemli sorunlardır. Bu yaklaşım yetersiz kalıyor çünkü karmaşık göç süreci, mikro yaklaşımlardan, makro yaklaşımları gerekli kılan karmaşık bir olgudur. Mikro düzeyde insan ve aileye yönelik araştırmalar söz konusuyken, makro düzeyde sosyolojik, ekonomik, hukuksal hususların ve uygulamaların incelenmesi önemlidir. Bağlamı dikkate almadan, kültürleşen (ya da kültürleşmeyen) birey ya da aileye vurgu yapmak, içsel atıflara, hatta “mazlumu suçlamaya” kadar gidebilir. Bunlar ise, olayı anlamaya ve gerek göçmenin, gerek baskın toplumun yararına olmayan sosyal psikolojik yaklaşımlardır. Bu noktada araştırmaların göçmen politikalarına yönelik ve çözüm önerici olması çok yararlıdır. Özellikle, göçmen kadın, aile ve çocukların esenliğine katkıda bulunabilecek çabalara ihtiyaç vardır. Türk psikologlar ve sosyal bilimcilerin bu çok önemli araştırma konularına daha fazla eğilmesi çok yararlı olacaktır.
  • Placeholder
    Publication
    Socialization goals and parenting in Turkish immigrant families: a close look at the families with preschoolers
    (Türk Psikologlar Derneği, 2014) Durgel, Elif; Department of Psychology; Selçuk, Bilge; Faculty Member; Department of Psychology; College of Social Sciences and Humanities; 52913
    As the immigrant population increases in the Western societies, particularly in Europe and the USA, diversity and its role on family patterns have gained prominence and attracted academic attention in the last years. The aim of this paper is to provide a comprehensive review of the literature on the role of culture and acculturation on parenting with a particular focus on child-rearing beliefs and practices of Turkish immigrant parents in Europe. Immigration is mainly from collectivistic cultures to individualistic Western countries and thus, the mainstream and immigrant parents display differences in their child-rearing patterns. Turkish immigrant mothers are shown to reflect a more obedience-oriented child rearing while the parenting pattern of Western mothers is more independence oriented. Regarding the acculturation strategies of immigrant mothers, parenting beliefs and practices of Turkish mothers who adopt the cultural values of the Western host society are found to display a tendency towards encouragement of independence and assertiveness. However, core cultural values such as respect to parents, close family ties remain to be important child-rearing goals even for mothers who are integrated into the host society. Educational and socioeconomic backgrounds of mothers are variables shown to be playing a significant role on parenting in addition to acculturation strategies. Overall, Turkish immigrant mothers are not a homogenous group when it comes to their child rearing and various factors such as acculturation, educational background and socioeconomic status need to be examined in detail in order to develop a better understanding of parenting in Turkish immigrant population. / Batı Avrupa, Amerika Birleşik Devletleri gibi Batılı toplumlarda azınlıkların sayısının ve yaşadıkları uyum problemlerinin artmasıyla birlikte, çok kültürlü toplum yapısına ve kültürleşmenin göçmen grupların aile dinamiklerine olan etkisine dair akademik ilgi de artmaktadır. Bu makalenin amacı, kültürleşmenin ana-babalığı nasıl etkilediğini inceleyen araştırmaları ele alarak çoğunlukla Avrupa’da yaşayan Türk göçmenlerin aile yapısı ve çocuk yetiştirme biliş ve davranışları üzerine bir derleme sunmaktır. Daha çok toplulukçu kültürlerden bireyci kültürlere göç eden anne babaların ebeveynlik örüntüleri Batılı anne babalar ile karşılaştırıldığında bazı önemli farklılıklar göze çarpmaktadır. Türk anneler daha itaat odaklı çocuk yetiştirirken, Batılı annelerin özerkliği destekleyen bir ebeveynlik örüntüsü ortaya koydukları görülmektedir. Ancak göç ettikleri ev sahibi kültürün değerlerine uyum sağlama eğilimi gösteren Türk göçmen annelerin çocuk yetiştirme bilişleri Batı toplumlarında önemsenen özerklik hedeflerine doğru bir değişim göstermektedir. Bu annelerin otoriter disiplin teknikleri ve müdahaleci tutumlarında bir azalma olduğunu bulgulayan birçok çalışma vardır. Yine de kültürleşme stratejisi olarak bütünleşmeyi benimseyen göçmen ailelerde dahi Türk kültüründe önemli olan anne babaya saygı, aileyle yakın ilişkiler gibi bazı temel değerlerin korunduğu bulgular arasındadır. Kültürleşmedeki farklılıkların yanı sıra, eğitim ve gelir düzeyi gibi sosyoekonomik faktörler de Türk göçmen anne-babaların çocuk yetiştirmeleri üzerinde rol oynamaktadır. Türk göçmenler tek tip bir çocuk yetiştirme şekli göstermemekte, kültürleşme ve sosyoekonomik düzey gibi unsurlara bağlı olarak çeşitli ana babalık biliş ve davranışları sergilemektedirler.
  • Placeholder
    Publication
    The aggression level of the parents of patients with substance use disorder: the relationship between aggression and the level of depression, and anxiety
    (ANP Yayıncılık, 2016) Ekinci, Suat; Kural, Hanife Uğur; Kandemir, Hasan; Yalçınay-İnan, Merve; Doctor; Koç University Hospital; N/A
    The aim of this study is to research the aggression level in parents of patients with substance use disorder and to examine the relationship between aggression and the level of depression and anxiety. Methods: 40 parents of patients with substance use disorder are included in substance use parents group. 40 participants who were equalized with the substance use parents group in terms of age and gender and do not have an Axis I diagnosis are considered as the control group. Parents who accepted to participate to the study and signed informed consent form included in the study. With the aim of collecting the data, a Sociodemographic Data Form, Buss-Perry Aggression Questionnaire, Beck Depression Inventory, and Beck Anxiety Inventory were given to the participants. In order to determine DSM-IVTR Axis I diagnoses, The Structured Clinical Interview for DSM-IV-TR was used. Results: As we compared two groups in terms of scale scores, it was found that the scores of Buss-Perry Aggression Questionnaire, Beck Anxiety Inventory, and Beck Depression Inventory was higher in substance use parents group than the control group. It was revealed that 18 participants in substance use parents group (45%) had Axis I diagnosis comorbidity. Regarding the relationship between scales, there was a positive relationship between aggression and the level of depression and anxiety. Cocnclusion: In this study, it could be suggested that the aggression level was higher in the families of patients with substance use disorder and that there was a relationship between aggression and the level of depression and anxiety. In substance use parents group, high prevalence of Axis I diagnosis comorbidity was observed. We think that it is essential to handle the aggression problems of parents in the process of treatment of patients with substance use disorder. / Madde bağımlılığı olan hastaların ebeveynlerinde öfke düzeyinin araştırılması, öfkenin, depresyon ve anksiyete düzeyi ile ilişkisinin incelenmesi amaçlanmaktadır. Gereç ve Yöntem: Madde bağımlılığı olan hastaların 40 ebeveyni, madde bağımlılığı ebeveyn grubunu, madde bağımlılığı grubu ile yaş ve cinsiyet bakımından denkleştirilmiş, DSM IV TR tanı ölçütlerine göre eksen 1 tanısı almamış 40 kişi, kontrol grubunu oluşturmuştur. Çalışmaya katılmayı kabul etmiş ve bilgilendirilmiş onam formunu imzalamış olan kişiler çalışmaya dahil edilmiştir. Çalışmaya katılanlara, Sosyo-demografik Veri Formu, Buss-Perry Saldırganlık Ölçeği, Beck Depresyon Envanteri, Beck Anksiyete Ölçeği uygulanmıştır. DSM IV TR eksen I tanıları belirlemek için, yapılandırılmış klinik tanı görüşmesi kullanılmıştır. Bulgular: Iki grubu ölçek puanları açısından karşılaştırdığımızda, MBE grubunda, BussPerry Saldırganlık Ölçeği, Beck Anksiyete Ölçeği ve Beck Depresyon Envanteri puanlarının daha yüksek olduğu görülmüştür. MBE grubunda 18 kişide (%45) eksen I eş tanı tespit edilmiştir. Ölçekler arasındaki ilişki incelendiğinde, MBE grubunda, öfke ile anksiyete ve depresyon arasında pozitif bir ilişki olduğu görülmüştür. Sonuç: Bu çalışmada madde bağımlılığı olan kişilerin ailelerinde öfke düzeyinin yüksek olduğu, öfke ile depresyon ve anksiyete düzeyleri arasında bir ilişki olduğu görülmektedir. MBE grubunda yüksek oranda eksen I eş tanı görülmektedir. Madde bağımlılığı olan hastaların ebeveynlerine yönelik psikiyatrik değerlendirmelerin ve tedaviye yönelik müdahalelerin göz ardı edilmemesi gerektiğini düşünmekteyiz.
  • Placeholder
    Publication
    The role of work-family conflict in the relationship between paternal work environment and depression level
    (İtobiad, 2021) Yayla, Berna Akçınar; Çetin, İrem Yola; Department of Psychology; Özbek, Ebru; Researcher; Department of Psychology; College of Social Sciences and Humanities; N/A
    The current study aims to examine association of the work conditions, the experienced work-family conflict and the perceived organizational support with the psychological health of married men in a family of dual-career couples with children aged 2-6. In the scope of the study, the mediating role of work-family conflict in the association of weekday working hours and perceived organizational support with depression were analyzed. The study's conceptual framework was based on the Ecological Systems Theory and Family Systems Theory that explain the environment-family-self associations from macro-level factors to micro-level family relations. The participants of the study were recruited by stratified sampling from all around Turkey in order to achieve representativeness of married and working men with children aged 2-6 (N=300). The fathers presented their working conditions, the level of work-family conflict, perceived organizational support, and depression via self-report questionnaires. The mediation effect analyses were conducted with MPLUS. The results indicated that (i) the working hours and perceived organizational support were negative whereas the work-family conflict and depression were positively associated; (ii) the working hours and work-family conflict predicted the depression levels of the fathers positively; (iii) there was a mediating role of work-family conflict in the association between working hours and perceived organizational support with depression. In the vein of this study's findings, it is possible to describe the problems of working men with young children in a traditional culture which will guide the policymakers to develop and implement family policies and training programs related to work-family conflict. / Bu çalışmanın amacı, 2-6 yaşları arasında çocuğu olan evli ve eşi ve kendileri çalışan babaların, çalışma koşullarının, deneyimledikleri iş-aile çatışmasının ve algıladıkları kurumsal desteğin depresyon düzeyleri ile olan ilişkisini incelemektir. Çalışma kapsamında, hafta içi çalışma süreleri ve algılanan kurumsal destek ile depresyon arasındaki ilişkide iş-aile çatışmasının aracı rolü de araştırılmıştır. Çalışmanın kuramsal çerçevesi, makro seviyedeki faktörlerden mikro seviyedeki aile içi ilişkilere kadar bireyin nasıl etkilendiğini açıklayan, yani, çevre-aile-birey ilişkisini en iyi şekilde açıklayan Ekolojik Sistemler Kuramı ve Aile Sistemleri Kuramının bir sentezi ile oluşturulmuştur. Çalışmanın örneklemi tabakalı örnekleme yöntemi ile seçilmiş 2-6 yaşları arasında çocuğu olan evli ve çalışan 300 babadan oluşmaktadır. Çalışmanın verileri, babaların çalışma şartlarını, iş-aile çatışmasını, algıladıkları kurumsal desteği ve depresyon düzeylerini kendilerinin ölçekler aracılığıyla raporladığı nicel yöntemlerle elde edilmiştir. Aracı etki analizi MPLUS programında yapılmıştır. Çalışmanın sonucunda (i) babaların deneyimledikleri iş-aile çatışmasının, babaların hafta içi çalışma süreleri ve depresyon düzeyleri ile pozitif, iş yerinden algıladıkları kurumsal destek ile ise negatif yönde ilişkili olduğu; (ii) çalışma saatleri ve iş-aile çatışması yüksek olan babaların depresyon belirtileri gösterme olasılığının yüksek olduğu; (iii) hafta içi çalışma süreleri ve algılanan kurumsal destek ile depresyon arasındaki ilişkide iş-aile çatışmasının aracı rolü üstlendiği bulunmuştur. Bu çalışmanın, küçük yaşta çocuğu olan, çalışan, geleneksel cinsiyet rol ve tutumlarının baskın olduğu toplumda yaşayan erkeklerin iş hayatlarına bağlı sorunlarının özetlenmesi ve iş-aile dengesinin sağlanması ve çalışma durumlarının iyileşmesi için var olması gereken unsurların tespiti açısından oldukça önemli katkıları olacağı düşünülmektedir.
  • Placeholder
    Publication
    Woman's surname and its transmission to the child in the context of gender equality
    (Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2019) Çelebi, Özgün; Faculty Member; Law School; 261801
    Developments in Turkish jurisprudence regarding the possibility for married women to preserve their surnames and to transmit their surnames to their children display the importance of judicial interpretation for the implementation of gender equality. Through court decisions, it has become possible for married women to preserve their surnames and benefit from the principle of immutability of the surname. The conflict between Constitutional Court and Court of Cassation as to the child’s surname also seems to have ended following a decision of Court of Cassation dated 9 April 2018. Accordingly, divorced women who have their children’s custody have the possibility to request their surname be given to their children. These solutions undoubtedly contribute to the implementation of gender equality. Nevertheless, the judicial solutions have proved to be insufficient in this regard. As far as the woman’s surname is concerned, they have encountered limits, and as for the child’s surname, they have created contradictions with general principles of our law of surname. The lawmaker must intervene through detailed regulations to achieve coherent and lasting solutions consistent with principle of gender equality. The new regulations must take into account that in the field of surname, the parameters of gender equality and best interest of the child have been added to the traditional conflict between the principle of unity of family name and the principle of immutability of one’s name. Resolution of such complex problem may lead to recognition of some level of freedom of choice and to the determination of new criteria in the acquisition of surname. /Öz: Ülkemizde evli kadınların önceki soyadlarını koruyabilmeleri ve bazı hallerde soyadlarını çocuklarına aktarabilmeleri konusunda yaşanan gelişim, yargısal yorumun toplumsal cinsiyet eşitliği idealinin hayata geçirilmesini sağlamada yaratabildiği etkileri açıkça ortaya koymaktadır. Norm denetimi yoluyla gelinen noktada, evli kadınlar, kocalarının soyadını almak zorunda kalmamakta ve soyadının değişmezliği ilkesinden yararlanabilmektedirler. Kadının soyadını çocuğa aktarabilmesi konusunda da Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasındaki çatışma da Yargıtay’ın 9 Nisan 2018 tarihli kararıyla ortadan kalkmış görünmektedir. Buna göre boşanan ve çocuğun velayetini alan kadınlar çocuklarına kendi soyadlarının verilmesini talep edebilmektedirler. Söz konusu çözümlerin toplumsal cinsiyet eşitliğinin hayata geçirilmesine katkı sağladıkları aşikârdır. Bununla beraber, yargısal çözümler bu konuda yetersiz kalmış, kadının soyadı açısından sınırlara takılmış, çocuğun soyadı açısından ise soyadı hukukumuzun genel ilkeleri ile çelişkili sonuçlar doğurmuştur. Cinsiyet eşitliği ilkesine uygun, tutarlı ve kalıcı çözümlere ulaşılabilmesi için konuyu kanun koyucunun kapsamlı biçimde düzenlemesi gerekmektedir. Bu konuda yapılacak yeni düzenlemelerin, toplumsal cinsiyet eşitliği ile çocuğun yüksek menfaati parametrelerinin, aile adında birlik ve soyadının değişmezliği ilkeleri arasındaki geleneksel çatışmaya eklenmiş olduğu dikkate alınarak kurgulanması gerekir. Tüm bu çatışan unsurlar arasında soyadı hukukuna ilişkin yeni çözümler üretilmesi, bu konuda irade serbestisine yer açılmasına ve soyadının edinilmesinde yeni tutamak noktalarının belirlenmesine götürebilir.