Researcher:
Taşkın, Gülşah

Loading...
Profile Picture
ORCID

Job Title

Teaching Faculty

First Name

Gülşah

Last Name

Taşkın

Name

Name Variants

Taşkın, Gülşah

Email Address

Birth Date

Search Results

Now showing 1 - 4 of 4
  • Placeholder
    Publication
    A sixteenth century autobiographical work: Arz-ı Hâl ü Sergüzeşt-i Gilanî
    (Mehmet Dursun Erdem, 2013) Department of Comparative Literature; Taşkın, Gülşah; Teaching Faculty; Department of Comparative Literature; College of Social Sciences and Humanities; 104767
    Not much is known about the life and works of the sixteenth century Persian poet Mahfî-i Gilanî. The existing pieces of information suggest that he entered the service of Sulaiman the Magnificent in Istanbul following the death of his previous patron, Ebu’l-Muzaffer Bahadır Khan. Ebu’l-Muzaffer Bahadır Khan was the ruler of Gilan for whom Mahfî had served as a poet and joined military campaigns. Mahfi is the author of Arz-ı Hal ü Sergüzeşt-i Gilanî, an autobiographical piece on the unfair conditions he witnessed under the rule of some administrators. He is also the translator of a medicine booklet titled Tercüme-i Bih-i Çinî. It is a well known fact that Suleiman and his administrators have been great patrons of poetry who endorsed poets both from inside and outside the Empire. This was especially the case for the Persian poets who were well-respected by the administrators and received a special treatment from the Sultan. However, despite Suleiman’s benevolent patronage to other poets, Mahfi has not found what he expected from his reign. In Arz-ı Hâl ü Sergüzeşt-i Gilanî, Mahfi acounts his experience of not being supported by his patrons in the way he anticipated. It might be fruitful to look at Mahfi’s work to ask questions about his unique experience as a neglected Persian poet and explore how he represented this experience through his work. Against the backdrop of these questions, I will first present the autobiographical work of Arz-ı Hâl ü Sergüzeşt-i Gilanî and locate it within the history and literature of the Ottoman Empire. I will then move on to some critical questions and suggestions about the classification of works like “Arz-ı hâl”, “Hasbihâl”, “Sergüzeştname” and locate Mahfi’s Arz-ı Hâl ü Sergüzeşt-i Gilanî within the framework of this body of literature. / Gilan (Geylan) hükümdarı Ebu’l-Muzaffer Bahadır Han’ın şairi olan ve onunla birçok sefere katılan Mahfî-i Gilanî, Muzaffer Han’ın ölümü üzerine İstanbul’a gelmiş ve Kanunî Sultan Süleyman’ın hizmetine girmiştir. Şairin; devlet büyükleri tarafından uğradığı haksızlıkları anlattığı Arz-ı Hal ü Sergüzeşt-i Gilanî adlı otobiyografik bir eseri ve Tercüme-i Bih-i Çinî adlı bir tıp risalesi tercümesi bulunmaktadır. Kendisi de usta bir şair olan Kanunî’nin ve çevresindeki birçok devlet adamının, şairlere destek oldukları ve büyük saygı gösterdikleri bilinmektedir. Sadece İmparatorluk sınırlarında yetişenlerin değil, dışarıdan gelen şairlerin de devlet adamları tarafından çoğu zaman aynı şekilde kabul gördüğü; özellikle de İran’dan gelen şairlere ayrı bir saygıyla yaklaşıldığı düşünüldüğünde, böyle bir ortamda her ne sebeple olursa olsun beklediği ilgiyi göremeyen bir şair neler yaşar, nasıl bir ruh hâli içindedir ve bu durumu eserlerine nasıl yansıtır gibi birçok soru akla gelecektir. Kanunî döneminde, alıştığı ve beklediği ilgiyi göremeyen İranlı bir şair olan Mahfî-i Gilanî ve hayatının belli bir döneminde İstanbul’da yaşadıklarını kendi bakış açısından anlattığı Arz-ı Hâl ü Sergüzeşt-i Gilanî adlı eseri bu anlamda ilgi çekicidir. Bu düşünceden hareketle bu makalede öncelikle Mahfî-i Gilanî’nin kaleme aldığı, Klasik Osmanlı edebiyatı ve Osmanlı tarihi açısından önemli ipuçları barındırdığı düşünülen Arz-ı Hâl ü Sergüzeşt-i Gilanî adlı otobiyografik eser tanıtılacaktır. Ardından bahsedilen eserden yola çıkılarak “Arz-ı hâl”, “Hasbihâl”, “Sergüzeştname” gibi adlarla anılan ve otobiyografik malzeme barındıran benzeri eserlerin sınıflandırılmasıyla ilgili bazı soru ve öneriler tartışmaya açılarak Arz-ı Hâl ü Sergüzeşt-i Gilanî’nin bu tür eserler arasındaki yeri sorgulanacaktır.
  • Placeholder
    Publication
    A hidden poet in the period of Suleiman the magnificent: Mahfî-i Gilani and his translation of bih-i çinî
    (Mehmet Dursun Erdem, 2012) Department of Comparative Literature; Taşkın, Gülşah; Teaching Faculty; Department of Comparative Literature; College of Social Sciences and Humanities; 104767
    We have little information about the life and works of the sixteenth century Persian poet Mahfî-i Gilanî. He was from Gilan and composed poetry under the patronage of Muzaffer Khan, the ruler of Gilan, with whom he also participated in campaigns. After Muzaffer Khan died, he escaped from Safavid’s cruelty and came to Istanbul where he entered Süleiman the Magnificent’s service. While he was living in Istanbul he wrote an Arz-ı Hal in which he narrated his life in Istanbul and complained about unfair manners of certain statemen. He also wrote a translation booklet about medicine titled Tercüme-i Bih-i Çinî. Bih-i Çinî had previously been translated into Turkish by Musluhiddin Sürurî who was a well known poet and commentator of Masnavi. This booklet was later translated from its original into Persian by Mahfî and presented to Muzaffer Khan. The same booklet in which bih-i çinî’s features are explained in detail was also translated in Turkish and presented to Süleiman the Magnificent. This article has two parts. The first part is about the life and works of Mahfî-i Gilanî. An analysis of Tercüme-i Bih-i Çinî will be given in the second part of the article. For the purpose of stimulating further research the full text of Bih-i Çinî with transcription is given at the end of the article. / Mahfî-i Gilanî Kanunî’nin Irakeyn Seferi sonrasında, Şah Tahmasb’ın zulmünden kaçarak Osmanlı’ya sığınan ve Farsçanın yanı sıra Türkçe eserler de kaleme almış İranlı bir şairdir. Kaynaklarda, on altıncı yüzyıl şairlerinden biri olan Mahfî-i Gilanî hakkında pek fazla bilgi bulunmamaktadır. Gilan (Geylan) hükümdarı Ebu’l-Muzaffer Bahadır Han’ın şairi olan ve onunla birçok sefere katılan Mahfî-i Gilanî, Muzaffer Han’ın ölümü üzerine İstanbul’a gelmiş ve Kanunî Sultan Süleyman’ın hizmetine girmiştir. Şairin; devlet büyükleri tarafından uğradığı haksızlıkları anlattığı Arz-ı Hal ü Sergüzeşt-i Gilanî adlı otobiyografik bir eseri ve Tercüme-i Bih-i Çinî adlı bir tıp risalesi tercümesi bulunmaktadır. Aslı Hintçe olan bu risaleyi Mahfî-i Gilanî önce Muzaffer Han için Farsçaya, ardından Kanunî için Türkçeye tercüme etmiştir. Ünlü Mesnevi şârihi Gelibolulu Musluhiddin Sürurî tarafından da Türkçeye tercüme edildiği bilinen bu eserde bih-i çinînin özellikleri, hangi hastalıklara iyi geldiği ve bih-i çinî terkibinin nasıl uygulanacağı ayrıntılı olarak anlatılmaktadır. Bir tıp risalesi olmasına rağmen yer yer edebî bir eserin özelliklerini de taşıyan Bih-i Çinî, Osmanlı’da ilim ve edebiyatın her zaman için kesin çizgilerle ayrılmadığını da gösteren bir örnektir. İki bölümden oluşan bu makalenin ilk bölümünde, Farsçanın yanı sıra Türkçe eserler de vermiş İranlı bir şair olan Mahfî-i Gilanî’nin hayatı ve eserleri hakkında bilgi verilecek, ikinci bölümde ise yukarıda sözü edilen tıp risalesi incelenecektir. Makalenin sonunda araştırmacılara kaynak olması açısından eserin transkripsiyonlu metni verilmiştir.
  • Placeholder
    Publication
    Çorlulu Zarifî’nin Râhatü’l-Ervâh’inda aşk Ve aşık: “mihr ü mahabbet ve ışk u meveddet beyânındadur
    (Mehmet Dursun Erdem, 2010) Department of Comparative Literature; Taşkın, Gülşah; Teaching Faculty; Department of Comparative Literature; College of Social Sciences and Humanities; 104767
    Love has been one of the main sources of the creativity for poets and it has been located in a central place in many literary traditions. Classical Ottoman literature has been a primary literary tradition among the others that have always perceived love -either secular or divine- as a central subject. In this article, the last part of Râhatü’l-ervâh by Çorlulu Zarifî (Zarifi from Çorlu), who is a Classical Ottoman poet of the sixteenth century, is examined. The last part of his work, the theme of which is love, is analyzed and through this analysis the poet’s understanding of “love” and his thoughts on “lover” are interpreted. / Aşk, her dönemde edebiyatçıların, özellikle de şairlerin yaratıcılıklarını besleyen en önemli kaynaklardan biri olmuş ve birçok edebî geleneğin merkezinde konumlandırılmıştır. İster beşerî, ister ilahî olsun aşkı, her zaman edebiyatın merkezine koyan edebî geleneklerin başında Klasik Osmanlı edebiyatı gelir. Bu makalede de, on altıncı yüzyıl Klasik Osmanlı şairlerinden biri olan Çorlulu Zarifî’nin, Râhatü’l-ervâh adlı eserinin aşka ayrılmış son bölümü incelenecek ve bu bölüm üzerinden şairin aşk anlayışı ve âşıkla ilgili düşünceleri değerlendirilecektir.
  • Placeholder
    Publication
    Kalkandelenli Mu'îdî'nin Gül ü Nevrûz'u
    (Divan Edebiyatı Vakfı, 2014) Department of Comparative Literature; Taşkın, Gülşah; Teaching Faculty; Department of Comparative Literature; College of Social Sciences and Humanities; 104767
    The fourteenth century Persian poet Celaleddin Tabib wrote Gül ü Nevruz mathnawi for the first time. Only a few poets have written this story in our literature. The first example of the stories belongs to Lutfi, the fifteenth century Turkish poet who wrote his poems in Chagatai Turkish in Turkish Literature. Kalkandelenli Mu idi (16th century), Muhibbi (16th century), Abdi (16th century) and Sabir Mehmet Parsa (17th century) are the poets who write Gül ü Nevruz in Anatolian Turkish. of these names, Muhibbi, Abdi and Sabir s works came to light, and several studies have been done on their texts. According to the modern sources providing information about Mu idi, none of the copies of Gül ü Nevruz written by him is registered in library records. However, a new copy has been found recently. This mathnawi was written by Mu idi in 942/1535 to present to Suleiman the Magnificent, and it was the earliest Gül ü Nevruz written in Anatolian Turkish; for this reason, it has an important place in the history of Turkish literature. Another feature of Gül ü Nevruz is that it contains information which is not covered in the sources about Mu idi s life. In this article we will first introduce the new copy of Mu idi s Gül ü Nevruz and then we will give information about this mathnawi s form and content. / İlk defa İranlı şair Celâleddin Tabîbin kaleme aldığı Gül ü Nevrûz hikâyesi edebiyatımızda sadece birkaç şair tarafından işlenmiştir. Türk edebiyatının Anadolu sahası dışındaki ilk Gül ü Nevrûz örneği Çağatay Türkçesi ile eserler veren Mevlânâ Lutfîye aittir. Kalkandelenli Mu îdî (16. yy), Muhibbî Mehmet Efendi (16. yy.), Abdî (16. yy.) ve Sâbir Mehmet Pârsâ (17. yy.) Anadolu Türkçesi ile Gül ü Nevrûz yazan şairlerdir. Bu isimlerden Muhibbî, Abdî ve Sâbirin Gül ü Nevrûzları gün ışığına çıkmış ve metinleri üzerine çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Günümüz kaynaklarında Mu îdîye ait Gül ü Nevrûzun kütüphanelerde kayıtlı olmadığı bilgisi verilmektedir. Fakat adı geçen eserin son dönemlerde bir nüshası ortaya çıkmıştır. Mu îdînin 942/1535 tarihinde Kanunî Sultan Süleymana sunmak üzere kaleme aldığı bu mesnevi Anadolu Türkçesi ile yazılan en eski Gül ü Nevrûz olmasının yanı sıra Mu îdî hakkında bazı yeni bilgileri içermesi nedeniyle de ayrı bir öneme sahiptir. Bu makalede Mu îdînin eserinin yeni bulunan nüshası tanıtılacak ve Gül ü Nevrûz hakkında bilgi verilecektir.