Researcher:
Çelebi, Özgün

Loading...
Profile Picture
ORCID

Job Title

Faculty Member

First Name

Özgün

Last Name

Çelebi

Name

Name Variants

Çelebi, Özgün

Email Address

Birth Date

Search Results

Now showing 1 - 6 of 6
  • Placeholder
    Publication
    Şans kaybının tazmini
    (Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, 2018) Çelebi, Özgün; Faculty Member; Law School; 261801
    In application of the traditional principles of legal liability, the injured party is under the duty of proving that his/her loss is the result of the violation of a legal norm; he/she bears therefore the risk of doubt as to the causation. Under such approach, in case where the defendant’s act is only one of the possible causes of the loss sustained, request for compensation is fully rejected on the grounds of lack of proof of causation and the defendant’s act, which is often negligent, becomes free of legal consequences. In order to mitigate unfair situations to which the rule relating to proof of causation may lead, courts endeavour to develop solutions such as lowering the standard of proof of causation or reversing the burden of proof. Some legal systems, however, approach this problem from a different angle and ensure risk allocation between the parties through redefinition of concept of compensable loss. This approach, which has been applied for a long time by French and English courts, relies on recognition of the chance to achieve a certain positive result or to avoid a certain negative result as an item of property in itself. As a result, in case where whether a person has caused the final damage cannot be determined in application of the rules relating to the proof of causation, such person can still be held liable for the loss of chance that he/she has definitely caused. Nevertheless, loss of chance theory, which is also recognized by UNIDROIT Principles is not adopted by German and Swiss laws, on the grounds that such theory would not be consistent with the concept of loss accepted in these legal systems. In this paper we will attempt to interrogate on the resaons of such differences towards compensation of loss of chance among different legal systems and whether such theory could receive application in Turkish law. / Öz: Sorumluluk hukukunun geleneksel ilkeleri tahtında belirli bir zararın, bir hukuk normunun ihlalinden doğmuş olduğunun ispatı zarar görenden beklenmekte, böylece nedensellik bağına ilişkin şüphenin riski zarar görene yükletilmiş olmaktadır. Bu yaklaşım, zarara yol açmış olma ihtimali olan etmenlerden sadece birinin davalının eylemi olduğu hallerde, nedensellik bağının ispat edilememesi halinde zarar görenin tazminat talebinin tamamen reddedilmesine ve böylece davalının çoğunlukla kusurlu olan eylemine hukuki sonuç bağlanamamasına yol açmaktadır. İspat yüküne ilişkin kuralın katılığının yol açtığı adaletsizlikleri törpülemek için yargı organlarınca ispat standardının düşürülmesi ve ispat yükünün yer değiştirilmesi gibi çözümler geliştirilmeye çalışılmaktadır. Bazı hukuk sistemleri ise soruna başka bir açıdan bakmakta ve taraflar arasındaki risk dağılımını tazmin edilebilir zararı yeniden tanımlamak suretiyle gerçekleştirmektedirler. Fransız ve İngiliz mahkemelerinde uzun süredir kabul gören bu anlayış, kişilerin belirli bir olumlu sonuca ulaşma veya bir olumsuz sonuçtan kaçınma yönünde sahip olduğu şansın başlı başına bir malvarlığı değeri olarak tanımlanması esasına dayanmaktadır. Böylece nihai zarara sebebiyet verip vermediği, nedensellik bağının ispatına ilişkin kurallara göre belirlenemeyen kişinin, bir şansın kaybına yol açmış olduğunun kesin olarak belirlenmesi kendisi için tazminat borcu doğmasına sebep olmaktadır. UNIDROIT İlkeleri’nde de kendine yer bulan şans kaybı teorisi, Alman ve İsviçre hukuklarında ise bu hukuk sistemlerinde kabul gören zarar kavramı ile uyumlu olmadığı gerekçesiyle benimsenmemektedir. Bu çalışmada farklı hukuk sistemlerinde şans kaybının tazminine ilişkin bu yaklaşım farklılığının nereden ileri geldiği ve bu teorinin Türk hukukunda uygulanma imkanının olup olmadığı soruları irdelenmeye çalışılacaktır.
  • Placeholder
    Publication
    Parental equality in Turkey: understanding gender roles through the legal treatment of working and divorced mothers
    (Oxford Univ Press, 2021) Çelebi, Özgün; Faculty Member; Law School; 261801
    This article addresses the position of Turkish law regarding parental equality, with a focus on day-to-day childcare responsibility. It discusses whether the current legal landscape is consistent with the aim of relieving mothers from a disproportionate share of childcare. The article first explains the general legal framework of gender equality in Turkey before offering closer insight into two fields that help understand whether parental equality is embraced or rejected: measures regarding work-life balance and the organisation of child-parent relationships after divorce. The article analyses specific legal measures impacting the delegation of childcare duties by mothers, including leave and flexible work policies and childcare services. It argues that the legal framework concerning working mothers conveys contradictory messages that reinforce the gendered character of childcare duties. Based on recent case law concerning divorced mothers, the article underlines the potential for the evolution towards parental equality but acknowledges the limited impact of such developments due to the attachment to the maternal preference rule. The article concludes that, despite good intentions and legal reforms favouring gender equality, Turkish law is still devoid of a comprehensive policy regarding parental equality and does not offer incentives for fathers to participate in daily childcare.
  • Placeholder
    Publication
    Theorie des risques en droit français: observations sur l’application de l’adage Res Perit Debitori
    (Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2020) Çelebi, Özgün; Faculty Member; Law School; 261801
    Under French law, theory of risks (“théorie des risques”) relates to the question whether, in a synallagmatic contract, the creditor must perform his obligation in case where the debtor of the characteristic obligation is discharged due to an excused impossibility of performance. In this field, in compliance with the reciprocity of the obligations, res perit debitori rule applies: the debtor must carry the risk and thus the creditor must also be discharged. However, interpretation of res perit debitori rule in accordance with its ratio legis, namely with the idea of commutative justice underlying synallagmatic contracts may lead, in some cases, to the refusal of the discharge of creditor despite the discharge of the debtor. Under French law, some regulations and court decisions, relating mainly to work contracts and transport contracts embrace this idea and apply the res perit debitori rule differently, depending on whether the debtor’s acts of preparation for performance could transfer an actual benefit to the creditor, even though such acts cannot be qualified as performance in the legal meaning of the term. This consistent line which arises from sporadic legal texts and court decisions leads us to a general principle regarding the res perit debitori rule, which can be applied also in cases where specific regulation does not exist: even in cases where the risk is on the debtor, a total discharge of creditor of the obligation can only be possible if he/she does not take any benefit from the debtor’s efforts. / Öz: Fransız sözleşme hukukunda hasar teorisi kavramı (« théorie des risques ») tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme ilişkisi içinde, taraflara atfedilemeyen bir ifa engeli sonucu karakteristik edim borcunun sona ermesi sonrasında alacaklının borcunun akıbetine ilişkin sorunları ifade eder. Fransız hukuku bu konuda borçlar arasındaki karşılıklılık ilişkisine uygun olarak, res perit debitori kuralını benimsemiştir: buna göre karşı edim hasarının borçlunun üzerinde olduğu, başka bir deyişle alacaklının da kendi borcundan kurtulacağı kabul edilmektedir. Ancak res perit debitori kuralının, var oluş amacına, başka bir deyişle tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmelere hâkim olan denkleştirici adalet ilkesine uygun biçimde yorumlanması, borçlunun borcunun ifa engeli nedeniyle sona ermesine rağmen bazen alacaklının borcunun belirli ölçüde ayakta tutulmasını gerektirebilir. Fransız hukukunda, özellikle eser sözleşmesi ve taşıma sözleşmelerine ilişkin bazı yasal hükümler ve yargı kararları, bu fikri benimsemekte ve borçlunun borcu kısmen dahi ifa edemediği hallerde dahi res perit debitori kuralını alacaklının borçlunun ifaya hazırlık hareketlerinden fiilen menfaat elde etmiş olup olmamasına göre farklı biçimde uygulamaktadırlar. Dağınık yasal hüküm ve kararlardan çıkan bu istikrarlı çizgi, bizi res perit debitori kuralına ilişkin, özel hüküm olmayan hallerde de uygulanabilecek bir ilkeye götürmektedir: hasarın borçlunun üzerinde olduğu durumlarda dahi alacaklının borcunun sona ermesi ancak kendisine hiçbir menfaat sağlanamadığı durumlarda mümkün olmalıdır.
  • Placeholder
    Publication
    Woman's surname and its transmission to the child in the context of gender equality
    (Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2019) Çelebi, Özgün; Faculty Member; Law School; 261801
    Developments in Turkish jurisprudence regarding the possibility for married women to preserve their surnames and to transmit their surnames to their children display the importance of judicial interpretation for the implementation of gender equality. Through court decisions, it has become possible for married women to preserve their surnames and benefit from the principle of immutability of the surname. The conflict between Constitutional Court and Court of Cassation as to the child’s surname also seems to have ended following a decision of Court of Cassation dated 9 April 2018. Accordingly, divorced women who have their children’s custody have the possibility to request their surname be given to their children. These solutions undoubtedly contribute to the implementation of gender equality. Nevertheless, the judicial solutions have proved to be insufficient in this regard. As far as the woman’s surname is concerned, they have encountered limits, and as for the child’s surname, they have created contradictions with general principles of our law of surname. The lawmaker must intervene through detailed regulations to achieve coherent and lasting solutions consistent with principle of gender equality. The new regulations must take into account that in the field of surname, the parameters of gender equality and best interest of the child have been added to the traditional conflict between the principle of unity of family name and the principle of immutability of one’s name. Resolution of such complex problem may lead to recognition of some level of freedom of choice and to the determination of new criteria in the acquisition of surname. /Öz: Ülkemizde evli kadınların önceki soyadlarını koruyabilmeleri ve bazı hallerde soyadlarını çocuklarına aktarabilmeleri konusunda yaşanan gelişim, yargısal yorumun toplumsal cinsiyet eşitliği idealinin hayata geçirilmesini sağlamada yaratabildiği etkileri açıkça ortaya koymaktadır. Norm denetimi yoluyla gelinen noktada, evli kadınlar, kocalarının soyadını almak zorunda kalmamakta ve soyadının değişmezliği ilkesinden yararlanabilmektedirler. Kadının soyadını çocuğa aktarabilmesi konusunda da Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasındaki çatışma da Yargıtay’ın 9 Nisan 2018 tarihli kararıyla ortadan kalkmış görünmektedir. Buna göre boşanan ve çocuğun velayetini alan kadınlar çocuklarına kendi soyadlarının verilmesini talep edebilmektedirler. Söz konusu çözümlerin toplumsal cinsiyet eşitliğinin hayata geçirilmesine katkı sağladıkları aşikârdır. Bununla beraber, yargısal çözümler bu konuda yetersiz kalmış, kadının soyadı açısından sınırlara takılmış, çocuğun soyadı açısından ise soyadı hukukumuzun genel ilkeleri ile çelişkili sonuçlar doğurmuştur. Cinsiyet eşitliği ilkesine uygun, tutarlı ve kalıcı çözümlere ulaşılabilmesi için konuyu kanun koyucunun kapsamlı biçimde düzenlemesi gerekmektedir. Bu konuda yapılacak yeni düzenlemelerin, toplumsal cinsiyet eşitliği ile çocuğun yüksek menfaati parametrelerinin, aile adında birlik ve soyadının değişmezliği ilkeleri arasındaki geleneksel çatışmaya eklenmiş olduğu dikkate alınarak kurgulanması gerekir. Tüm bu çatışan unsurlar arasında soyadı hukukuna ilişkin yeni çözümler üretilmesi, bu konuda irade serbestisine yer açılmasına ve soyadının edinilmesinde yeni tutamak noktalarının belirlenmesine götürebilir.
  • Thumbnail Image
    PublicationOpen Access
    Allocation of child's custody after divorce as the junction point of gender equality and the child's best interest
    (İstanbul Üniversitesi Yayınevi, 2021) N/A; Çelebi, Özgün; Faculty Member; Law School; 261801
    Allocation of a child's custody after divorce relies upon the universal principle of the child's best interest. Nevertheless, it is argued that despite its seemingly gender-neutral nature, one of the shortcomings caused by the uncertainty of such a principle is that it paves the way for gender discrimination. As a result, the topic of child custody has increasingly been mentioned in the framework of equality between men and women, as shown by references made to the relationship between custody law and gender equality both in international instruments relating to women's rights and in those relating to children's rights. In this paper we analyze the relationship between different interpretation methods of the seemingly gender-neutral principle of the child's best interest and gender equality in the context of allocation of custody after divorce. We go through the tender years, primary caretaker and joint custody concepts, which are the methods used or proposed to be used to concretize the principle of the child's best interest in different law systems and in Turkish law and contemplate whether they enable to achieve the goal of gender equality. On the grounds of these findings we discuss whether it is possible to achieve a child custody law which can reconcile the principle of the child's best interest with gender equality. / Boşanma sonrasında çocuğun velayetinin kimin tarafından icra edileceği sorunu evrensel bir ilke olan çocuğun üstün yararı ilkesi çerçevesinde çözümlenmektedir. Ancak her ne kadar görünürde cinsiyetsiz bir ilke olsa da, kavramın belirsizliğinin yarattığı sakıncalardan birinin, anne ile baba arasında cinsiyete dayalı ayrımcı çözümlere kapı açması olduğu düşünülmektedir. Bu nedenle velayet konusu, gittikçe artan biçimde kadın-erkek eşitliği ile ilişkisi çerçevesinde gündeme gelmekte, velayet hukuku ile cinsiyet eşitliği arasındaki ilişki hem kadın haklarına hem de çocuk haklarına ilişkin uluslararası belgelerde karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışmada, boşanma sonrası velayetin düzenlenmesi sorunu bağlamında, cinsiyetsiz bir kural gibi görünen çocuğun üstün yararı ilkesinin yorumlanma biçimlerinin cinsiyet eşitliği ile ilişkileri incelenecektir. Bu çerçevede, çocuğun üstün yararı ilkesini somutlaştırmak için farklı hukuk sistemlerinde ve ülkemizde uygulanan veya uygulanması önerilen anne şefkatine muhtaç olma ölçütü, birincil bakıcı ölçütü ve ortak velayet çözümünün cinsiyet eşitliği amacını gerçekleştirmeye yakın olup olmadıkları irdelenecektir. Elde edilen bulgular çerçevesinde çocuğun üstün yararı ilkesi ile cinsiyet eşitliği hedeflerini bağdaştırabilecek bir velayet hukukunun mümkün olup olmadığı tartışılacaktır.
  • Thumbnail Image
    PublicationOpen Access
    Legal status of animals with regards to the distinction between persons and things
    (İstanbul Üniversitesi Yayınevi, 2018) Çelebi, Özgün; Faculty Member; Law School; 261801
    Our need for using and controlling animals has traditionally led to the classification of animals as things, namely as objects, and not subjects of rights. Nevertheless, consequently to the development of scientific data as to animal sentience, our relationship with animals has evolved in parallel to our awareness regarding their peculiarities as living beings, and legal norms have begun to reflect this evolution. Rules that target protection of animals for the sake of their own interests and expose them to a different regime than other things have gradually expanded and animals have been dragged to a sui generis legal status. Comprehension of the legal effect of such rules and determination of the direction in which the animal law should proceed requires re-evaluation of the legal status of animals with regards to the distinction between persons and things, one of the summa divisio of our private law system. Exposure of the legal landscape regarding animals in modern law systems and quest of the most appropriate solution will lead to the interrogation upon the traditional relationship between the concepts of subject and object of rights, which may have importance also with respect to other living beings, embryos, corpses or artificial intelligence. / Hayvanları kullanma ve kontrol etme yönündeki ihtiyaçlarımız, onların öteden beri eşya olarak, başka bir deyişle hakların öznesi değil, konusu olarak sınıflandırılmalarına sebep olmuştur. Bununla beraber, hayvanların hissetme yetisine ilişkin bilimsel verilerin gelişmesi ile, hayvanlarla ilişkilerimiz onların da birer canlı varlık olmaları bilincine paralel olarak evrilmiş, hukuk kuralları da bu evrimi yansıtır hale gelmiştir. Hayvanları kendi menfaatleri için koruma amacını güden ve onları diğer eşyalardan farklı bir hukuki rejime tabi tutan normlar, hukuk sistemlerinde gittikçe daha fazla yaygınlık kazanmakta, hayvanlar, kendine özgü bir hukuki statüye doğru itelenmektedir. Gerek yapılmış olan düzenlemelerin hukuki etkisinin anlaşılması, gerekse hayvan hakları hukukunun ne yönde evrilmesi gerektiği sorusunun cevaplandırılması, hayvanların hukuki statüsünün, özel hukuk sistemimizin temel ayrımlarından biri olan kişi ve eşya ayrımı çerçevesinde yeniden değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır. Hayvanların statüsü açısından çağdaş sistemlerde oluşan hukuki tablonun ortaya konulması ve en yerinde olan çözümün arayışı, bizi, diğer canlı varlıklar, embriyo, kadavra, yapay zeka gibi sorunsallar açısından da önem taşıyan, hak öznesi ile hak nesnesi arasındaki geleneksel ilişkiyi de sorgulamaya götürecektir.